30 Aralık 2009 Çarşamba

Ray Bradbury - Fahrenheit 451

Arka Kapak
Neredeyse hiç kimse, Ray Bradbury'nin kurgusu olmayan bir zaman ya da mekan hayal edemez... Hikayeleri ve romanları Amerikan edebiyatının vazgeçilmezleri arasında.
-Jeffrey A. Frank, The Washington Post




İNDİRME LİNKLERİ / DOWNLOAD:

http://uploaded.to/file/ij1mocgn
http://www.wupload.com/file/203685301


ALTERNATİF İNDİRME LİNKLERİ:

http://uploaded.to/file/dgr9zvtq
http://www.wupload.com/file/207661527

Ray Bradbury - Fahrenheit 451

Arka Kapak
Neredeyse hiç kimse, Ray Bradbury'nin kurgusu olmayan bir zaman ya da mekan hayal edemez... Hikayeleri ve romanları Amerikan edebiyatının vazgeçilmezleri arasında.
-Jeffrey A. Frank, The Washington Post


Linkler:




Fyodor Mihayloviç Dostoyevski kimdir?

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (Rusça: Фёдор Миха́йлович Достое́вский, Dinle (Yardım·bilgi)) (d: 11 Kasım 1821, Jülyen: 30 Ekim, Moskova - ö: 9 Şubat 1881, Jülyen: 28 Ocak, Sankt Petersburg), Rus roman yazarıdır. Çocukluğu sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçiren Dostoyevski, annesinin ölümünden sonra Petersburg'taki Mühendis Okulu'na girdi. Babasının ölümünü burada haber aldı. Okulu başarıyla bitirdikten sonra İstihkâm Müdürlüğü'ne girdi. Bir yıl sonra istifa ederek buradan ayrıldı.[1] Ordudan ayrıldıktan sonra edebiyata yönelen Dostoyevski'nin ilk kitabı İnsancıklar, 1846 yılında yayımlandı. Bu eserinin ardından yazdığı kitaplarla beklediği başarıya ulaşamayan Dostoyevski'nin umudu kırıldı ve politikayla ilgilenmeye başladı.

1849 yılında devlet aleyhindeki bir komploya karıştığı iddiası ile tutuklandı. Sekiz ay hapisanede kalan Dostoyevski, kurşuna dizilmek üzereyken diğer sekiz tutuklu arkadaşı ile affedildi. Cezası dört yıl kürek, altı yıl da adî hapse dönüştürüldü. Cezasını çekmesi için Sibirya'da bulunan Omsk Cezaevi'ne gönderildi. Burada geçirdiği dört yılın ardından er rütbesi ile hizmete verildi. Subaylığa kadar yükseldi. 1857 yılında Maria Dmitrievna Isayeva ile evlendi. Beş yıl boyunca görev yapan Dostoyevski, 1859 yılında özgür bırakıldı ve Petersburg'a yerleşti.[1]

Petersburg'a döndükten sonra Ezilenler (1861) ve Ölüler Evinden Anılar (1862) adlı eserleri yazdı. Kardeşiyle birlikte iki dergi çıkardı. 1862'de arzuladığı Avrupa seyahatini gerçekleştirdi. Sara nöbetleri ve kumar bağımlılığı yüzünden maddi açıdan darlığa düştü. Bu dönemde Yeraltından Notlar (1864), Suç ve Ceza (1866), Kumarbaz (1866), Budala (1868), Ebedi Koca (1870) ve Ecinniler (1872) gibi eserleri yazdı. Eşinin ölümünden sonra sekreteriyle evlendi. Yeniden borçlandı ve kumaranelerde gezmeye başladı. Kızının ölümünün ardından büyük bir sarsıntı geçirdi. Delikanlı (1875), Bir Yazarın Günlüğü (1876) ve Karamazov Kardeşler (1879) adlı eserlerinde yazarlık hayatı boyunca konu edindiği temaları yeniden ele aldı. Karamazov Kardeşler adlı yapıtını üç yılda bitiren Dostoyevski, bir ciğer kanamasıyla yatağa düştü ve 28 Ocak 1881 tarihinde öldü. Dostoyevski için 31 Ocak 1881 tarihinde yapılan cenaze töreninde yaklaşık otuz bin kişi tabutunun arkasından yürüdü.[2] Dünya edebiyatını en çok etkileyen ve en çok okunan yazarlardan biri olan Dostoyevski'nin eserleri birçok 20. yüzyıl düşünürünün fikirlerini derinden etkiledi.

Hayatı
Çocukluğu ve Gençliği
Dostoyevski, Mikhail ve Maria Dostoyevski'nin oğlu olarak 11 Kasım 1821 tarihinde Moskova'da doğdu.[4] Altı çocuklu ailenin ikinci çocuğuydu.[5]. Babası Mikhail, askeri cerrahlıktan emekli olduktan sonra Mariinsky Hastanesi'nde yoksullara hizmet etmeye başladı. Hastane, Moskova'nın en kötü yerlerinden birinde bulunuyordu. Dostoyevski de bu hastane de doğdu. Mikhail, alkole bağımlıydı ve evini sıkı disiplin ile yönetiyordu. Çok kolay sinirlenebiliyordu. Dostoyevski'nin annesi Maria ise bir tüccar kızıydı.[1]

Dostoyevski, çocukluğunu çoğu zaman sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçirdi.[1] Babasının çalıştığı hastaneden bulunan hastalar ile vakit geçirmeyi ve onların hikayelerini dinlemeyi çok seven Dostoyevski, ilköğrenimini Moskova'da yaptı. Annesi tüberküloz hastalığı yüzünden öldüğü zaman, sert disipliniyle tanınan Petersburg Mühendis Okulu'na gönderildi. Arkadaşlarının, sinirli ve aşırı duyarlı bir yapıya sahip olduğu için "Ateş Fedya" lakabını verdikleri Dostoyevski, Petersburg'ta zamanını kitap okuyarak, düşüncelere dalarak ya da kardeşi Mihail ile söyleşerek geçirdi. Babasının 1839'daki ani ölümünü burada öğrendi.[1][4]

Eşinin ölümünden sonra kendisini içkiye daha çok veren babası Mikhail bu olayın ardından sahibi olduğu toprağa çekilmişti. Mikhail'in ölümünün sebebi tam olarak bilinmiyor. İddialardan biri, eşinin ölümünden sonra toprağına çekilen Mikhail'in buradaki köylülere çok kötü davrandığı ve onun kötülüklerine katlanamayan köy halkının en sonunda onu öldürdüğüdür.[6] Bir başka iddia da Mikhail'in tamamen doğal sebeplerden öldüğüdür. Babasının ölümünü Petersburg'ta haber alan Dostoyevski, onun ölümünü istediği düşüncesi yüzünden depresyona girdi. Sara nöbetlerinin ilkini hayatının bu evresinde geçirmeye başladı. Petersburg Mühendis Okulu'ndaki öğrenimini başarıyla bitirerek, asteğmen rütbesiyle Petersburg'taki İstihkâm Müdürlüğü'nde göreve verildi. Ancak bu görevi bir yıl sürdürebildi. Askerlikten nefret eden Dostoyevski görevinden istifa ederek yazarlığa başladı.

İlk yazarlık dönemi
Ordudan ayrıldıktan sonra kurgusal roman yazmaya başladı. Dostoyevski'nin ilk kitabı olan İnsancıklar (Bednye Ljudi) ilk olarak 1846 yılında yayımlandı.[7] Dostoyevski, toplumunu acımasız kurallarında yaşlı bir adamın öksüz bir kıza duyduğu sevdayı iç dünyasındaki derin çatışmalarla işledi. Halkın sıcak ilgisiyle karşılanan bu kitap, eleştirmenlerden de övgüler aldı.[2] Ünlü eleştirmen Belinski, romanı okuduktan sonra Dostoyevski'ye gelecekte büyük bir yazar olacağına dair övgü dolu sözler söyledi. Şair Nikolay Neksarov, Dostoyevski hakkında "Yeni bir Gogol doğdu" diye konuştu. Yazarlıkta ün sağladıktan sonra 1846 yılında Gogol esintileri bulunan kitabı Öteki (Dvojnik) yayımlandı.[8] Yazar bu romanda, kendini ortadan kaldırmaya çalışan benzeriyle sürekli çatışma halinde bulunan bir memurun hikayesini anlattı. Bu romanda ele aldığı çift kişilik temasını daha sonra bazı romanlarında kullansa da roman, Belinsky dahil hiçbir eleştirmence beğenilmedi. Eleştirmenler romanı sıkıcı buldu ve alay etti.[9]

1847 yılında ise Ev Sahibesi (Hozjajka) isimli romanı yayımlandı. Dostoyevski bu eseri ile de beklediği övgülerin aksine olumsuz eleştiriler aldı. Dostoyevski, ruhsal çöküntüye düştü ve üzüntüden hasta oldu. Ancak yazarlığı bırakmayan Dostoyevski, 1848 senesinde Beyaz Geceler (Belye Noçi) ve Bir Yufka Yürekli (Slaboje Sjerdce) adlı kitapları yayımlattı. Bir Yufka Yürekli, yazara itibarını yeniden kazandırsa da beklediği başarıyı elde edemeyen Dostoyevski'nin umudunu kırdı.[9] Yazarlıkta umudunu kırılan Dostoyevski, politikayla ilgilenmeye başladı ve genç liberallerin (Tetrashevski) grubuna girdi.

Sibirya'ya sürgün
Dostoyevski, 23 Nisan 1849 tarihinde devlet aleyhindeki bir komploya karıştığı iddiasıyla sekiz arkadaşı ve ağabeyi ile birlikte tutuklandı. Ölüm cezasına çarptırılan Dostoyevski, sekiz ay hapisanede yattıktan sonra diğer dokuz komplocu ile idam edilecekleri yere götürüldü.[10] Tam kurşuna dizilmek üzerelerken af kararı çıktı. İdam cezası, dört yıl kürek ve altı yıl adî hapis cezasına dönüştürüldü. Sibirya'daki Omsk Kalesi'ne sürüldü.[9] Suç ve ceza kavramları ile en yoğun şekilde burada tanıştı. Kürek mahkumu olduğu süre içinde, kolları damgalandı, kafası tıraş edildi ve taş kırdı. Sara nöbetleri yüzünden birçok kere hastaneye kaldırıldı. Burada geçirdiği yıllar İncil'i ve mahkumlardaki gönül zenginliğini keşfetmesine olanak sağladı.[1]

Sürgünde geçirdiği dört senenin ardından 1854 yılında kürek cezasından kurtularak er rütbesi ile kışla hizmetine verildi. Semipalatinsk'te zorunlu ikamete mahkum edildi. Burada bulunan Alayın Yedinci Hat Taburunda beş yıl görev yaptı. Subaylığa kadar yükseldi. 1857 yılının Şubat ayında, veremli ve dul Maria Dmitrievna Isayeva ile, subay kocasının ölümünden sonra evlendi. Dostoyevski, Isayeva ile ona acıdığı için evlendi.

İkinci yazarlık dönemi
1859'da ordudan terhis edilerek Moskova dışında küçük bir yerde kalmaya zorlanan Dostoyevski, özgürlüğüne kavuştuktan sonra Petersburg'a döndü. Kardeşi Mihail ve arkadaşı N.N. Strahov ile birlikte Vremja (Zaman) ve sonra da Epoha (Dönem) adlı dergileri hazırladı.[11] Bu dergilerde Slavcı düşünceyi savunduğunu belirten yazılar yazdı. Ezilenler (Unizenniye i Oskorblenniye) ve Ölü Evinden Anılar (Zapiski iz Mertvogo Doma) ile kendinden söz ettirdi. 1863 yılında arzuladığı Avrupa seyahatini gerçekleştirdi. Sara nöbetleri ve kumar borçları yüzünden sıkıntıya düşen ve yayımcılardan yazmadığı romanların avanslarını alarak yaşayan Dostoyevski, Yeraltından Notlar adlı yapıtı 1864 yılında yayımlandı.[11] Romanda bir zihnin derinliklerine indi.[9] Suç ve Ceza (Prestupleni i Nakazani)[12] ve Kumarbaz (İgrok)[13] adlı yapıtları 1866 yılında yayımlandı. Dostoyevski, Suç ve Ceza'yı 1858 yılında Semipalatinsk'te bulunduğu zaman Roussky Slovo dergisi için uzun bir hikaye olarak tasarlamıştı. Bunun nedeni, Sibirya'dan ayrılana dek roman yazmama kararı almasıydı. Dostoyevski, kardeşi Mihail'e gönderdiği bir mektupta kitap hakkında
Konusu gerçekten çok güzel. Kahramana gelince, bugüne kadar hiç denenmemiş bir kişi. Ama bugünün Rusyasına bakacak olursak, böyle bir kişi karşımıza sık sık çıkmaktadır. Bu sonuca halkın kafasını yeni fikirleri anlayarak vardım. Öyle hissediyorum ki, yeni fikirler ve görüşlerle döndüğüm zaman, romanımı genişletmekte başarılı olacağım. Kişi aceleye gelmemelidir dostum. Ve insan iyi olanın dışında hiçbir şey yapmamalıdır.

diye yazdı.
Dostoyevski'nin ikinci eşi Anna

Dostoyevski, bu eserinde bir Rus aydını olan Raskolnikov'un kendi doğrusu adına işlediği cinayetleri ve vicdanıyla hesaplaşmasını konu edindi. Yazar, küçük bir otel odasında ve kötü bir ekonomik durumla yazdığı Suç ve Ceza'yı 1866 yılında tamamlamıştı. Dostoyevski'nin yazdığı Budala (Idiot) eseri 1866,[14] Ebedi Koca (Veşnı Muzh) 1870,[15] Ecinniler (Besı) 1872 yılında yayımlandı.[16] Bütün bu başyapıtlar birbirinin izledi. Karısı öldükten sonra sekreteri Anna Grigoriyevna Snitkina ile evlendi.[9] Yeniden borçlanan ve kumaranelerde dolaşmaya başlayan Dostoyevski, bir kız çocuk sahibi oldu. Ancak kızı fazla yaşayamadı ve doğduktan kısa süre sonra öldü. Dostoyevski de bu yüzden büyük bir sarsıntı geçirdi.[11] 1875'te Delikanlı (Podrostok), 1876'da Bir Yazarın Günlüğü (Dnevnik Pisatelja)[17] ve 1879'da Karamazov Kardeşler (Brat'j Karamazovi) adlı romanları yayımlandı.[18] Hayatı boyunca eserlerinde işlediği temaları yeniden ele aldığı, insan duygularının derinliğine inen eserler yazan Dostoyevski, Karamazov Kardeşler'de Ivan ve Alyosha Karamazov adlı karakterler için filozof Vladimir Sergeyevich Solovyov'dan ilham aldı.[19] Zosima ve Alyosha'nın öne çıkacağı Bir Büyük Günahkarın Yaşamı adlı eseri tamamlayamadı.[4] 1881 yılının Ocak ayında bir ciğer kanaması geçirerek yatağa düştü ve 28 Ocak 1881 tarihinde öldü. Dostoyevski için 31 Ocak 1881 tarihinde yapılan cenaze töreninde yaklaşık otuz bin kişi tabutunun arkasında yürüdü.

Temalar
Dostoyevski, beğeniyle karşılanan ilk romanı İnsancıklar'dan sonra yazdığı Öteki ve Ev Sahibesi ile olumsuz yorumlar aldı ve depresyona girdi. Ancak yazar, kendisini ruhsal çöküntüye götüren düşüncelerden uzaklaşmayı bildi. Dış dünyadan kopan zihninin parçalanışını kendi çözen yazarın eserlerindeki ruhbilimsel açıdan en zengin tema da çift kişilik temasıdır. Kendini ortadan kaldırmaya çalışan benzeriyle sürekli çatışma hali içerisinde bulunan bir memuru anlattığı Öteki adlı yapıtında daha sonra da işleyeceği bir tema olan çift kişilik temasını işlemişti.[11]

Ellili yaşlarında içine bazen bir karamsarlık ve ağırlık çöken Dostoyevski, bu durumu ikinci eşi Anna Grigoriyevna Snitkina’ya "Sanki bir suç işlemişim gibi bir çeşit sebepsiz hüzün ve keder içindeyim" diye açıklamıştı. Ecinniler'de Stavrogin'i bir çocuğa tecavüz ettirmiş olması yüzünden de kendini hep suçlamıştı.[3]

Dostoyevski kendi çocukluğunda, annesine acı çektirmesinden, sürekli sarhoş olmasından ve hizmetkârlara kötü davranmasından dolayı babasından nefret ediyordu. Eserlerinde kullandığı, kaderine boyun eğen ve uysal kadın örneğini kendi evinde; annesinde gördü. Kadının alttan alması, erkeği daha da kızdırmaktan başka bir işe yaramayacağını görmüştü. Çok duyarlı biri olan Dostoyevski, bu yüzden babasına kin besliyordu. Babasının ölümünü haber aldığında, "Babamın ölümünde benim hiçbir suçum yok, ama bu öldürmenin kefaretini ödemeye hazırım, çünkü içimden onu öldürmek geçiyordu" diyerek Karamazov Kardeşler adlı romanında yer alan Dimitri Karamazov'un tepkisinin benzerini gösterdi.[3] Dostoyevski, babasının ölümünü istediğini düşünerek depresyona girdi. Bazı yazarlara göre de ilk sara nöbetlerine de bu düşünce sebep oldu. Sigmund Freud ve birçok psikanalizci, babaya duyulan bu nefrete ve bunu izleyen suçluluk düşüncesine dayanarak Dostoyevski'nin hastalığının sinirsel kökenli olduğunun ortaya çıkardı.[11]

Andre Gide, Ezilenler adlı romanın, aşağılanışın insanı cehennemlik ettiği, alçakgönüllüğünse kutsallaştırdığı fikriyle dolu olduğunu söylemişti. George Steiner ise Charles Dickensvari bir havanın olduğunu söylediği Ezilenler'de bulunan temanın Ebedî Koca'da, Ecinniler'de ve Karamozov Kardeşler'da da yer aldığını söyledi. Nicholas Berdyaev, Dostoyevski'nin bütün yaratıcı gücünü insana ve insanın kaderi temasına adadığını, bunun da onu ölümsüz kılmaya yettiğini belirtti.[20]

Devlet aleyhinde bir komploya katıldığı iddiası ile tutuklandıktan sonra sekiz ay hapisanede kalan Dostoyevski, suç ve ceza kavramlarıyla en yoğun şekilde burada karşılaştı. İdam edilmek üzereyken affedildi. Cezası dört yıl kürek ve altı yıl adî hapse dönüştürüldü. Dört yılın sonunda er rütbesi ile kışlaya verildi ve 1859 yılında terhis edildi. Suç ve Ceza adlı eserini 1858 yılında oluşturmaya başladı. Bu eserinde ahlak kavramını vesiyaseti harmanladı. Dostoyevski, bu romanda sadece Rus halkını değil, tüm insanlığı tehdit eden bir kısır döngüden kurtulmanın gerçekleşebileceğini vurguladı. Yazar, John Stuart Mill'in ekonomik refah için biresel bencilleşmeyi öneren kuramını Semyon Zaharoviç Marmeladov'un ağzından eleştirdi.[21]

Dostoyevski, düşünce ve sanat deneyimini sürekli olarak arttırdı. Tanrı'dan, ateizmden, kötülükten, özgürlükten söz eden roman karakterleri, gerçekte aynı bilincin farklı anları gibidir. Bu karakterler aracılığıyla Dostoyevski, cinleri ruhundan uzaklaştırır. Bakış açısı değişmekle beraber eserleri, gerçeğin hep aynı çoşkulu ve acı veren arayışı içerisindedir.

Eserleri
Romanlar
* (1846) Bednye lyudi (Бедные люди); Türkçe yayım adı: İnsancıklar
* (1849) Netochka Nezvanova (Неточка Незванова); Türkçe yayım adı: Netochka Nezvanova
* (1861) Unizhennye i oskorblennye (Униженные и оскорбленные); Türkçe yayım adı: Ezilmiş ve Aşağılanmışlar
* (1862) Zapiski iz mertvogo doma (Записки из мертвого дома); Türkçe yayım adı: Ölüler Evinden Anılar
* (1864) Zapiski iz podpolya (Записки из подполья); Türkçe yayım adı: Yeraltından Notlar
* (1866) Prestuplenie i nakazanie (Преступление и наказание); Türkçe yayım adı: Suç ve Ceza
* (1867) Igrok (Игрок); Türkçe yayım adı: Kumarbaz
* (1869) Idiot (Идиот); Türkçe yayım adı: Budala
* (1872) Besy (Бесы); Türkçe yayım adı: Ecinniler
* (1875) Podrostok (Подросток); Türkçe yayım adı: Delikanlı
* (1881) Brat'ya Karamazovy (Братья Карамазовы); Türkçe yayım adı: Karamazov Kardeşler

Kısa Öyküler
* (1846) Dvojnik (Двойник. Петербургская поэма); Türkçe yayım adı: "Öteki"
* (1847) Roman v devyati pis'mah (Роман в девяти письмах); Türkçe yayım adı:
* (1847) "Gospodin Prokharchin" (Господин Прохарчин); Türkçe yayım adı: "Mr. Prokharchin"
* (1847) "Hozyajka" (Хозяйка); Türkçe yayım adı: "Ev Sahibesi"
* (1848) "Polzunkov" (Ползунков); Türkçe yayım adı: "Polzunkov"
* (1848) "Slaboe serdze" (Слабое сердце); Türkçe yayım adı: "Bir Yufka Yürekli"
* (1848) "Chuzhaya zhena i muzh pod krovat'yu" (Чужая жена и муж под кроватью); Türkçe yayım adı: "The Jealous Husband"
* (1848) "Chestnyj vor" (Честный вор); Türkçe yayım adı: "An Honest Thief"
* (1848) "Elka i svad'ba" (Елка и свадьба); Türkçe yayım adı: "A Christmas Tree and a Wedding"
* (1848) Belye nochi (Белые ночи); Türkçe yayım adı: Beyaz Geceler
* (1857) "Malen'kij geroj" (Маленький герой); Türkçe yayım adı: "Küçük Kahraman"
* (1859) "Dyadyushkin son" (Дядюшкин сон); Türkçe yayım adı: "Amcanın Rüyası"
* (1859) Selo Stepanchikovo i ego obitateli (Село Степанчиково и его обитатели); Türkçe yayım adı: Stepanchikovo Köyü
* (1862) "Skvernyj anekdot" (Скверный анекдот); Türkçe yayım adı: "Tatsız Bir Olay"
* (1865) "Krokodil" (Крокодил); Türkçe yayım adı: "Timsah"
* (1870) "Vechnyj muzh" (Вечный муж); Türkçe yayım adı: "Ebedi Koca"
* (1873) "Bobok" (Бобок); Türkçe yayım adı: "Bobok"
* (1876) "Krotkaja" (Кроткая); Türkçe yayım adı: "Uysal Bir Ruh"
* (1876) "Muzhik Marej" (Мужик Марей); Türkçe yayım adı:
* (1876) "Mal'chik u Hrista na elke" (Мальчик у Христа на елке); Türkçe yayım adı:
* (1877) "Son smeshnogo cheloveka" (Сон смешного человека); Türkçe yayım adı: "Bir Adamın Düşü"

Kurgusal olmayan eserler
* Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları (1863)
* Bir Yazarın Günlüğü (Дневник писателя) (1873–1881)

Dostoyevski hayran sitesi: http://www.fyodordostoevsky.com/



İNDİRME LİNKLERİ / DOWNLOAD:

http://uploaded.to/file/ij1mocgn
http://www.wupload.com/file/203685301


ALTERNATİF İNDİRME LİNKLERİ:

http://uploaded.to/file/dgr9zvtq
http://www.wupload.com/file/207661527




kaynak: tr.wikipedia.org

Fyodor Mihayloviç Dostoyevski kimdir?


Fyodor Mihayloviç Dostoyevski (Rusça: Фёдор Миха́йлович Достое́вский, Dinle (Yardım·bilgi)) (d: 11 Kasım 1821, Jülyen: 30 Ekim, Moskova - ö: 9 Şubat 1881, Jülyen: 28 Ocak, Sankt Petersburg), Rus roman yazarıdır. Çocukluğu sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçiren Dostoyevski, annesinin ölümünden sonra Petersburg'taki Mühendis Okulu'na girdi. Babasının ölümünü burada haber aldı. Okulu başarıyla bitirdikten sonra İstihkâm Müdürlüğü'ne girdi. Bir yıl sonra istifa ederek buradan ayrıldı.[1] Ordudan ayrıldıktan sonra edebiyata yönelen Dostoyevski'nin ilk kitabı İnsancıklar, 1846 yılında yayımlandı. Bu eserinin ardından yazdığı kitaplarla beklediği başarıya ulaşamayan Dostoyevski'nin umudu kırıldı ve politikayla ilgilenmeye başladı.

1849 yılında devlet aleyhindeki bir komploya karıştığı iddiası ile tutuklandı. Sekiz ay hapisanede kalan Dostoyevski, kurşuna dizilmek üzereyken diğer sekiz tutuklu arkadaşı ile affedildi. Cezası dört yıl kürek, altı yıl da adî hapse dönüştürüldü. Cezasını çekmesi için Sibirya'da bulunan Omsk Cezaevi'ne gönderildi. Burada geçirdiği dört yılın ardından er rütbesi ile hizmete verildi. Subaylığa kadar yükseldi. 1857 yılında Maria Dmitrievna Isayeva ile evlendi. Beş yıl boyunca görev yapan Dostoyevski, 1859 yılında özgür bırakıldı ve Petersburg'a yerleşti.[1]

Petersburg'a döndükten sonra Ezilenler (1861) ve Ölüler Evinden Anılar (1862) adlı eserleri yazdı. Kardeşiyle birlikte iki dergi çıkardı. 1862'de arzuladığı Avrupa seyahatini gerçekleştirdi. Sara nöbetleri ve kumar bağımlılığı yüzünden maddi açıdan darlığa düştü. Bu dönemde Yeraltından Notlar (1864), Suç ve Ceza (1866), Kumarbaz (1866), Budala (1868), Ebedi Koca (1870) ve Ecinniler (1872) gibi eserleri yazdı. Eşinin ölümünden sonra sekreteriyle evlendi. Yeniden borçlandı ve kumaranelerde gezmeye başladı. Kızının ölümünün ardından büyük bir sarsıntı geçirdi. Delikanlı (1875), Bir Yazarın Günlüğü (1876) ve Karamazov Kardeşler (1879) adlı eserlerinde yazarlık hayatı boyunca konu edindiği temaları yeniden ele aldı. Karamazov Kardeşler adlı yapıtını üç yılda bitiren Dostoyevski, bir ciğer kanamasıyla yatağa düştü ve 28 Ocak 1881 tarihinde öldü. Dostoyevski için 31 Ocak 1881 tarihinde yapılan cenaze töreninde yaklaşık otuz bin kişi tabutunun arkasından yürüdü.[2] Dünya edebiyatını en çok etkileyen ve en çok okunan yazarlardan biri olan Dostoyevski'nin eserleri birçok 20. yüzyıl düşünürünün fikirlerini derinden etkiledi.

Hayatı
Çocukluğu ve Gençliği
Dostoyevski, Mikhail ve Maria Dostoyevski'nin oğlu olarak 11 Kasım 1821 tarihinde Moskova'da doğdu.[4] Altı çocuklu ailenin ikinci çocuğuydu.[5]. Babası Mikhail, askeri cerrahlıktan emekli olduktan sonra Mariinsky Hastanesi'nde yoksullara hizmet etmeye başladı. Hastane, Moskova'nın en kötü yerlerinden birinde bulunuyordu. Dostoyevski de bu hastane de doğdu. Mikhail, alkole bağımlıydı ve evini sıkı disiplin ile yönetiyordu. Çok kolay sinirlenebiliyordu. Dostoyevski'nin annesi Maria ise bir tüccar kızıydı.[1]

Dostoyevski, çocukluğunu çoğu zaman sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçirdi.[1] Babasının çalıştığı hastaneden bulunan hastalar ile vakit geçirmeyi ve onların hikayelerini dinlemeyi çok seven Dostoyevski, ilköğrenimini Moskova'da yaptı. Annesi tüberküloz hastalığı yüzünden öldüğü zaman, sert disipliniyle tanınan Petersburg Mühendis Okulu'na gönderildi. Arkadaşlarının, sinirli ve aşırı duyarlı bir yapıya sahip olduğu için "Ateş Fedya" lakabını verdikleri Dostoyevski, Petersburg'ta zamanını kitap okuyarak, düşüncelere dalarak ya da kardeşi Mihail ile söyleşerek geçirdi. Babasının 1839'daki ani ölümünü burada öğrendi.[1][4]

Eşinin ölümünden sonra kendisini içkiye daha çok veren babası Mikhail bu olayın ardından sahibi olduğu toprağa çekilmişti. Mikhail'in ölümünün sebebi tam olarak bilinmiyor. İddialardan biri, eşinin ölümünden sonra toprağına çekilen Mikhail'in buradaki köylülere çok kötü davrandığı ve onun kötülüklerine katlanamayan köy halkının en sonunda onu öldürdüğüdür.[6] Bir başka iddia da Mikhail'in tamamen doğal sebeplerden öldüğüdür. Babasının ölümünü Petersburg'ta haber alan Dostoyevski, onun ölümünü istediği düşüncesi yüzünden depresyona girdi. Sara nöbetlerinin ilkini hayatının bu evresinde geçirmeye başladı. Petersburg Mühendis Okulu'ndaki öğrenimini başarıyla bitirerek, asteğmen rütbesiyle Petersburg'taki İstihkâm Müdürlüğü'nde göreve verildi. Ancak bu görevi bir yıl sürdürebildi. Askerlikten nefret eden Dostoyevski görevinden istifa ederek yazarlığa başladı.

İlk yazarlık dönemi
Ordudan ayrıldıktan sonra kurgusal roman yazmaya başladı. Dostoyevski'nin ilk kitabı olan İnsancıklar (Bednye Ljudi) ilk olarak 1846 yılında yayımlandı.[7] Dostoyevski, toplumunu acımasız kurallarında yaşlı bir adamın öksüz bir kıza duyduğu sevdayı iç dünyasındaki derin çatışmalarla işledi. Halkın sıcak ilgisiyle karşılanan bu kitap, eleştirmenlerden de övgüler aldı.[2] Ünlü eleştirmen Belinski, romanı okuduktan sonra Dostoyevski'ye gelecekte büyük bir yazar olacağına dair övgü dolu sözler söyledi. Şair Nikolay Neksarov, Dostoyevski hakkında "Yeni bir Gogol doğdu" diye konuştu. Yazarlıkta ün sağladıktan sonra 1846 yılında Gogol esintileri bulunan kitabı Öteki (Dvojnik) yayımlandı.[8] Yazar bu romanda, kendini ortadan kaldırmaya çalışan benzeriyle sürekli çatışma halinde bulunan bir memurun hikayesini anlattı. Bu romanda ele aldığı çift kişilik temasını daha sonra bazı romanlarında kullansa da roman, Belinsky dahil hiçbir eleştirmence beğenilmedi. Eleştirmenler romanı sıkıcı buldu ve alay etti.[9]

1847 yılında ise Ev Sahibesi (Hozjajka) isimli romanı yayımlandı. Dostoyevski bu eseri ile de beklediği övgülerin aksine olumsuz eleştiriler aldı. Dostoyevski, ruhsal çöküntüye düştü ve üzüntüden hasta oldu. Ancak yazarlığı bırakmayan Dostoyevski, 1848 senesinde Beyaz Geceler (Belye Noçi) ve Bir Yufka Yürekli (Slaboje Sjerdce) adlı kitapları yayımlattı. Bir Yufka Yürekli, yazara itibarını yeniden kazandırsa da beklediği başarıyı elde edemeyen Dostoyevski'nin umudunu kırdı.[9] Yazarlıkta umudunu kırılan Dostoyevski, politikayla ilgilenmeye başladı ve genç liberallerin (Tetrashevski) grubuna girdi.

Sibirya'ya sürgün
Dostoyevski, 23 Nisan 1849 tarihinde devlet aleyhindeki bir komploya karıştığı iddiasıyla sekiz arkadaşı ve ağabeyi ile birlikte tutuklandı. Ölüm cezasına çarptırılan Dostoyevski, sekiz ay hapisanede yattıktan sonra diğer dokuz komplocu ile idam edilecekleri yere götürüldü.[10] Tam kurşuna dizilmek üzerelerken af kararı çıktı. İdam cezası, dört yıl kürek ve altı yıl adî hapis cezasına dönüştürüldü. Sibirya'daki Omsk Kalesi'ne sürüldü.[9] Suç ve ceza kavramları ile en yoğun şekilde burada tanıştı. Kürek mahkumu olduğu süre içinde, kolları damgalandı, kafası tıraş edildi ve taş kırdı. Sara nöbetleri yüzünden birçok kere hastaneye kaldırıldı. Burada geçirdiği yıllar İncil'i ve mahkumlardaki gönül zenginliğini keşfetmesine olanak sağladı.[1]

Sürgünde geçirdiği dört senenin ardından 1854 yılında kürek cezasından kurtularak er rütbesi ile kışla hizmetine verildi. Semipalatinsk'te zorunlu ikamete mahkum edildi. Burada bulunan Alayın Yedinci Hat Taburunda beş yıl görev yaptı. Subaylığa kadar yükseldi. 1857 yılının Şubat ayında, veremli ve dul Maria Dmitrievna Isayeva ile, subay kocasının ölümünden sonra evlendi. Dostoyevski, Isayeva ile ona acıdığı için evlendi.

İkinci yazarlık dönemi
1859'da ordudan terhis edilerek Moskova dışında küçük bir yerde kalmaya zorlanan Dostoyevski, özgürlüğüne kavuştuktan sonra Petersburg'a döndü. Kardeşi Mihail ve arkadaşı N.N. Strahov ile birlikte Vremja (Zaman) ve sonra da Epoha (Dönem) adlı dergileri hazırladı.[11] Bu dergilerde Slavcı düşünceyi savunduğunu belirten yazılar yazdı. Ezilenler (Unizenniye i Oskorblenniye) ve Ölü Evinden Anılar (Zapiski iz Mertvogo Doma) ile kendinden söz ettirdi. 1863 yılında arzuladığı Avrupa seyahatini gerçekleştirdi. Sara nöbetleri ve kumar borçları yüzünden sıkıntıya düşen ve yayımcılardan yazmadığı romanların avanslarını alarak yaşayan Dostoyevski, Yeraltından Notlar adlı yapıtı 1864 yılında yayımlandı.[11] Romanda bir zihnin derinliklerine indi.[9] Suç ve Ceza (Prestupleni i Nakazani)[12] ve Kumarbaz (İgrok)[13] adlı yapıtları 1866 yılında yayımlandı. Dostoyevski, Suç ve Ceza'yı 1858 yılında Semipalatinsk'te bulunduğu zaman Roussky Slovo dergisi için uzun bir hikaye olarak tasarlamıştı. Bunun nedeni, Sibirya'dan ayrılana dek roman yazmama kararı almasıydı. Dostoyevski, kardeşi Mihail'e gönderdiği bir mektupta kitap hakkında
Konusu gerçekten çok güzel. Kahramana gelince, bugüne kadar hiç denenmemiş bir kişi. Ama bugünün Rusyasına bakacak olursak, böyle bir kişi karşımıza sık sık çıkmaktadır. Bu sonuca halkın kafasını yeni fikirleri anlayarak vardım. Öyle hissediyorum ki, yeni fikirler ve görüşlerle döndüğüm zaman, romanımı genişletmekte başarılı olacağım. Kişi aceleye gelmemelidir dostum. Ve insan iyi olanın dışında hiçbir şey yapmamalıdır.

diye yazdı.
Dostoyevski'nin ikinci eşi Anna

Dostoyevski, bu eserinde bir Rus aydını olan Raskolnikov'un kendi doğrusu adına işlediği cinayetleri ve vicdanıyla hesaplaşmasını konu edindi. Yazar, küçük bir otel odasında ve kötü bir ekonomik durumla yazdığı Suç ve Ceza'yı 1866 yılında tamamlamıştı. Dostoyevski'nin yazdığı Budala (Idiot) eseri 1866,[14] Ebedi Koca (Veşnı Muzh) 1870,[15] Ecinniler (Besı) 1872 yılında yayımlandı.[16] Bütün bu başyapıtlar birbirinin izledi. Karısı öldükten sonra sekreteri Anna Grigoriyevna Snitkina ile evlendi.[9] Yeniden borçlanan ve kumaranelerde dolaşmaya başlayan Dostoyevski, bir kız çocuk sahibi oldu. Ancak kızı fazla yaşayamadı ve doğduktan kısa süre sonra öldü. Dostoyevski de bu yüzden büyük bir sarsıntı geçirdi.[11] 1875'te Delikanlı (Podrostok), 1876'da Bir Yazarın Günlüğü (Dnevnik Pisatelja)[17] ve 1879'da Karamazov Kardeşler (Brat'j Karamazovi) adlı romanları yayımlandı.[18] Hayatı boyunca eserlerinde işlediği temaları yeniden ele aldığı, insan duygularının derinliğine inen eserler yazan Dostoyevski, Karamazov Kardeşler'de Ivan ve Alyosha Karamazov adlı karakterler için filozof Vladimir Sergeyevich Solovyov'dan ilham aldı.[19] Zosima ve Alyosha'nın öne çıkacağı Bir Büyük Günahkarın Yaşamı adlı eseri tamamlayamadı.[4] 1881 yılının Ocak ayında bir ciğer kanaması geçirerek yatağa düştü ve 28 Ocak 1881 tarihinde öldü. Dostoyevski için 31 Ocak 1881 tarihinde yapılan cenaze töreninde yaklaşık otuz bin kişi tabutunun arkasında yürüdü.

Temalar
Dostoyevski, beğeniyle karşılanan ilk romanı İnsancıklar'dan sonra yazdığı Öteki ve Ev Sahibesi ile olumsuz yorumlar aldı ve depresyona girdi. Ancak yazar, kendisini ruhsal çöküntüye götüren düşüncelerden uzaklaşmayı bildi. Dış dünyadan kopan zihninin parçalanışını kendi çözen yazarın eserlerindeki ruhbilimsel açıdan en zengin tema da çift kişilik temasıdır. Kendini ortadan kaldırmaya çalışan benzeriyle sürekli çatışma hali içerisinde bulunan bir memuru anlattığı Öteki adlı yapıtında daha sonra da işleyeceği bir tema olan çift kişilik temasını işlemişti.[11]

Ellili yaşlarında içine bazen bir karamsarlık ve ağırlık çöken Dostoyevski, bu durumu ikinci eşi Anna Grigoriyevna Snitkina’ya "Sanki bir suç işlemişim gibi bir çeşit sebepsiz hüzün ve keder içindeyim" diye açıklamıştı. Ecinniler'de Stavrogin'i bir çocuğa tecavüz ettirmiş olması yüzünden de kendini hep suçlamıştı.[3]

Dostoyevski kendi çocukluğunda, annesine acı çektirmesinden, sürekli sarhoş olmasından ve hizmetkârlara kötü davranmasından dolayı babasından nefret ediyordu. Eserlerinde kullandığı, kaderine boyun eğen ve uysal kadın örneğini kendi evinde; annesinde gördü. Kadının alttan alması, erkeği daha da kızdırmaktan başka bir işe yaramayacağını görmüştü. Çok duyarlı biri olan Dostoyevski, bu yüzden babasına kin besliyordu. Babasının ölümünü haber aldığında, "Babamın ölümünde benim hiçbir suçum yok, ama bu öldürmenin kefaretini ödemeye hazırım, çünkü içimden onu öldürmek geçiyordu" diyerek Karamazov Kardeşler adlı romanında yer alan Dimitri Karamazov'un tepkisinin benzerini gösterdi.[3] Dostoyevski, babasının ölümünü istediğini düşünerek depresyona girdi. Bazı yazarlara göre de ilk sara nöbetlerine de bu düşünce sebep oldu. Sigmund Freud ve birçok psikanalizci, babaya duyulan bu nefrete ve bunu izleyen suçluluk düşüncesine dayanarak Dostoyevski'nin hastalığının sinirsel kökenli olduğunun ortaya çıkardı.[11]

Andre Gide, Ezilenler adlı romanın, aşağılanışın insanı cehennemlik ettiği, alçakgönüllüğünse kutsallaştırdığı fikriyle dolu olduğunu söylemişti. George Steiner ise Charles Dickensvari bir havanın olduğunu söylediği Ezilenler'de bulunan temanın Ebedî Koca'da, Ecinniler'de ve Karamozov Kardeşler'da da yer aldığını söyledi. Nicholas Berdyaev, Dostoyevski'nin bütün yaratıcı gücünü insana ve insanın kaderi temasına adadığını, bunun da onu ölümsüz kılmaya yettiğini belirtti.[20]

Devlet aleyhinde bir komploya katıldığı iddiası ile tutuklandıktan sonra sekiz ay hapisanede kalan Dostoyevski, suç ve ceza kavramlarıyla en yoğun şekilde burada karşılaştı. İdam edilmek üzereyken affedildi. Cezası dört yıl kürek ve altı yıl adî hapse dönüştürüldü. Dört yılın sonunda er rütbesi ile kışlaya verildi ve 1859 yılında terhis edildi. Suç ve Ceza adlı eserini 1858 yılında oluşturmaya başladı. Bu eserinde ahlak kavramını vesiyaseti harmanladı. Dostoyevski, bu romanda sadece Rus halkını değil, tüm insanlığı tehdit eden bir kısır döngüden kurtulmanın gerçekleşebileceğini vurguladı. Yazar, John Stuart Mill'in ekonomik refah için biresel bencilleşmeyi öneren kuramını Semyon Zaharoviç Marmeladov'un ağzından eleştirdi.[21]

Dostoyevski, düşünce ve sanat deneyimini sürekli olarak arttırdı. Tanrı'dan, ateizmden, kötülükten, özgürlükten söz eden roman karakterleri, gerçekte aynı bilincin farklı anları gibidir. Bu karakterler aracılığıyla Dostoyevski, cinleri ruhundan uzaklaştırır. Bakış açısı değişmekle beraber eserleri, gerçeğin hep aynı çoşkulu ve acı veren arayışı içerisindedir.

Eserleri
Romanlar
* (1846) Bednye lyudi (Бедные люди); Türkçe yayım adı: İnsancıklar
* (1849) Netochka Nezvanova (Неточка Незванова); Türkçe yayım adı: Netochka Nezvanova
* (1861) Unizhennye i oskorblennye (Униженные и оскорбленные); Türkçe yayım adı: Ezilmiş ve Aşağılanmışlar
* (1862) Zapiski iz mertvogo doma (Записки из мертвого дома); Türkçe yayım adı: Ölüler Evinden Anılar
* (1864) Zapiski iz podpolya (Записки из подполья); Türkçe yayım adı: Yeraltından Notlar
* (1866) Prestuplenie i nakazanie (Преступление и наказание); Türkçe yayım adı: Suç ve Ceza
* (1867) Igrok (Игрок); Türkçe yayım adı: Kumarbaz
* (1869) Idiot (Идиот); Türkçe yayım adı: Budala
* (1872) Besy (Бесы); Türkçe yayım adı: Ecinniler
* (1875) Podrostok (Подросток); Türkçe yayım adı: Delikanlı
* (1881) Brat'ya Karamazovy (Братья Карамазовы); Türkçe yayım adı: Karamazov Kardeşler

Kısa Öyküler
* (1846) Dvojnik (Двойник. Петербургская поэма); Türkçe yayım adı: "Öteki"
* (1847) Roman v devyati pis'mah (Роман в девяти письмах); Türkçe yayım adı:
* (1847) "Gospodin Prokharchin" (Господин Прохарчин); Türkçe yayım adı: "Mr. Prokharchin"
* (1847) "Hozyajka" (Хозяйка); Türkçe yayım adı: "Ev Sahibesi"
* (1848) "Polzunkov" (Ползунков); Türkçe yayım adı: "Polzunkov"
* (1848) "Slaboe serdze" (Слабое сердце); Türkçe yayım adı: "Bir Yufka Yürekli"
* (1848) "Chuzhaya zhena i muzh pod krovat'yu" (Чужая жена и муж под кроватью); Türkçe yayım adı: "The Jealous Husband"
* (1848) "Chestnyj vor" (Честный вор); Türkçe yayım adı: "An Honest Thief"
* (1848) "Elka i svad'ba" (Елка и свадьба); Türkçe yayım adı: "A Christmas Tree and a Wedding"
* (1848) Belye nochi (Белые ночи); Türkçe yayım adı: Beyaz Geceler
* (1857) "Malen'kij geroj" (Маленький герой); Türkçe yayım adı: "Küçük Kahraman"
* (1859) "Dyadyushkin son" (Дядюшкин сон); Türkçe yayım adı: "Amcanın Rüyası"
* (1859) Selo Stepanchikovo i ego obitateli (Село Степанчиково и его обитатели); Türkçe yayım adı: Stepanchikovo Köyü
* (1862) "Skvernyj anekdot" (Скверный анекдот); Türkçe yayım adı: "Tatsız Bir Olay"
* (1865) "Krokodil" (Крокодил); Türkçe yayım adı: "Timsah"
* (1870) "Vechnyj muzh" (Вечный муж); Türkçe yayım adı: "Ebedi Koca"
* (1873) "Bobok" (Бобок); Türkçe yayım adı: "Bobok"
* (1876) "Krotkaja" (Кроткая); Türkçe yayım adı: "Uysal Bir Ruh"
* (1876) "Muzhik Marej" (Мужик Марей); Türkçe yayım adı:
* (1876) "Mal'chik u Hrista na elke" (Мальчик у Христа на елке); Türkçe yayım adı:
* (1877) "Son smeshnogo cheloveka" (Сон смешного человека); Türkçe yayım adı: "Bir Adamın Düşü"

Kurgusal olmayan eserler
* Yaz İzlenimleri Üzerine Kış Notları (1863)
* Bir Yazarın Günlüğü (Дневник писателя) (1873–1881)

Dostoyevski hayran sitesi: http://www.fyodordostoevsky.com/

kaynak: tr.wikipedia.org

Abdullah Aymaz kimdir?

Abdullah Aymaz, ilahiyatçı, gazeteci, yazar.

Kütahya'nın Emet ilçesinin Hacımahmut köyünde 1949'ta doğan Abdullah Aymaz, ilkokulu Hacımahmut köyünde okudu. İzmir İmam Hatip Lisesi'nde okuduğu yıllarda Gurbet dergisinde yazıları yayımlanmıştır. İzmir Yüksek İslam Enstitüsü mezunu olup Tire ve İzmir'de öğretmenlik görevinde bulunmuştur. Özel vakıf idareciliği ve eğitim hizmetleri de yapmıştır. 1978'de yayın hayatına giren Sızıntı dergisinde yazılar kaleme almıştır. Gazetecilik hayatına 1988'de Zaman gazetesinde başlamıştır.[1] Zaman gazetesinin ilk taşra temsilciliğinin Konya'da açılmasında öncülük etmiştir. Mart 1988 ile Haziran 1992 tarihleri arasında gazetenin yayın yönetmenliğini yapmıştır.[2] Daha sonra aynı gazetenin Genel Yayın Yönetmen Yardımcılğı görevinde de bulunmuştur. Halen Zaman Gazetesi'de köşe yazıları yazmaktadır. Safvet Senih, Hüseyin Bayram ve İsmail Yediler müstear adları ile yayımlanmış yazı ve kitapları bulunmaktadır.

Eserleri
* Sadık Yar
* Meryem Gibi
* Sen Yusuf Musun?
* Yusuflar'a
* Günümüz Yusuflarına
* Evrensel Dil
* Işığın Düştüğü Yerler
* Kardelenlerimiz
* Şifa Çiçekleri
* Diyalog Adımları
* Çitlembik 1 /Nükteler
* Çitlembik-2 /Nükteler
* Çitlembik-3 / Su Gibi Aziz
* Çitlembik-4 / Şahit Olmaya Geldik Sahip Olmaya Geldik
* Çitlembik-5 / Dua Hazinesi
* Çitlembik-6 / Anadolu'nun En Büyük Sadakası
* Yaratılış ve Darwinizm
* Lemaat
* Münazarat
* Sünuhat
* Barla Lahikası Üzerine
* Ayetül Kübra Üzerine
* Kastamonu Lahikası Üzerine
* Emirdağ Lahikası Üzerine-1
* Emirdağ Lahikası Üzerine-2
* Muhakemat Üzerine Sadeleştirme ve Açıklama
* Hutbe-i Şamiye Üzerine Sadeleştirme ve Açıklama
* Cihetsiz Sesler (Göze Takılanlar - 1)
* Bakıp Göremediklerimiz (Göze Takılanlar - 2)
* Sözün Çağrısı (Göze Takılanlar -3)
* Söz Saati (Göze Takılanlar - 4)
* Göze Takılanlar / Makaleler ve Gezi Notları 1-2-3-4

Hüseyin Bayram adı ile basılan eserleri
* Zeka Tomurcuklarına Damlalar

Safvet Senih adı ile basılan eserleri
* Onlar Yıldız Gibiydi
* Dışa Yansıyan İç Dünyamız (1-2)
* Duyduklarım Gördüklerim
* Hatıralar Işığında
* Kelimeler Armonisi
* Öze İşleyen Söz
* Hücre Devleti
* Hikmet
* Gaybın Haberleri
* Peygamberler
* Kıssa-i Musa
* Hızır ve Dostları
* Hızıri Adımlar / Uzakları Yakın Eylemek
* Şüpheler Üzerine
* İlim Açısından Kader
* Yaratılış ve Kader
* Ölüm ve Diriliş
* Ruhlar ve Ötesi
* Kur'an ve İlimler
* Kur'an da Edebi Veche
* Miraç Şehsuvarı
* Mercan Mağaraları
* Hadislerin Işığında Hadiseler
* Hazinelerin Anahtarı Besmele
* İbadetin Getirdikleri
* Zilzal ve Dua / Yüzyılın Felaketi Depreme Farklı Bir Bakış



İNDİRME LİNKLERİ / DOWNLOAD:

http://uploaded.to/file/ij1mocgn
http://www.wupload.com/file/203685301


ALTERNATİF İNDİRME LİNKLERİ:

http://uploaded.to/file/dgr9zvtq
http://www.wupload.com/file/207661527



kaynak: tr.wikipedia.org

Abdullah Aymaz kimdir?


Abdullah Aymaz, ilahiyatçı, gazeteci, yazar.

Kütahya'nın Emet ilçesinin Hacımahmut köyünde 1949'ta doğan Abdullah Aymaz, ilkokulu Hacımahmut köyünde okudu. İzmir İmam Hatip Lisesi'nde okuduğu yıllarda Gurbet dergisinde yazıları yayımlanmıştır. İzmir Yüksek İslam Enstitüsü mezunu olup Tire ve İzmir'de öğretmenlik görevinde bulunmuştur. Özel vakıf idareciliği ve eğitim hizmetleri de yapmıştır. 1978'de yayın hayatına giren Sızıntı dergisinde yazılar kaleme almıştır. Gazetecilik hayatına 1988'de Zaman gazetesinde başlamıştır.[1] Zaman gazetesinin ilk taşra temsilciliğinin Konya'da açılmasında öncülük etmiştir. Mart 1988 ile Haziran 1992 tarihleri arasında gazetenin yayın yönetmenliğini yapmıştır.[2] Daha sonra aynı gazetenin Genel Yayın Yönetmen Yardımcılğı görevinde de bulunmuştur. Halen Zaman Gazetesi'de köşe yazıları yazmaktadır. Safvet Senih, Hüseyin Bayram ve İsmail Yediler müstear adları ile yayımlanmış yazı ve kitapları bulunmaktadır.

Eserleri
* Sadık Yar
* Meryem Gibi
* Sen Yusuf Musun?
* Yusuflar'a
* Günümüz Yusuflarına
* Evrensel Dil
* Işığın Düştüğü Yerler
* Kardelenlerimiz
* Şifa Çiçekleri
* Diyalog Adımları
* Çitlembik 1 /Nükteler
* Çitlembik-2 /Nükteler
* Çitlembik-3 / Su Gibi Aziz
* Çitlembik-4 / Şahit Olmaya Geldik Sahip Olmaya Geldik
* Çitlembik-5 / Dua Hazinesi
* Çitlembik-6 / Anadolu'nun En Büyük Sadakası
* Yaratılış ve Darwinizm
* Lemaat
* Münazarat
* Sünuhat
* Barla Lahikası Üzerine
* Ayetül Kübra Üzerine
* Kastamonu Lahikası Üzerine
* Emirdağ Lahikası Üzerine-1
* Emirdağ Lahikası Üzerine-2
* Muhakemat Üzerine Sadeleştirme ve Açıklama
* Hutbe-i Şamiye Üzerine Sadeleştirme ve Açıklama
* Cihetsiz Sesler (Göze Takılanlar - 1)
* Bakıp Göremediklerimiz (Göze Takılanlar - 2)
* Sözün Çağrısı (Göze Takılanlar -3)
* Söz Saati (Göze Takılanlar - 4)
* Göze Takılanlar / Makaleler ve Gezi Notları 1-2-3-4

Hüseyin Bayram adı ile basılan eserleri
* Zeka Tomurcuklarına Damlalar

Safvet Senih adı ile basılan eserleri
* Onlar Yıldız Gibiydi
* Dışa Yansıyan İç Dünyamız (1-2)
* Duyduklarım Gördüklerim
* Hatıralar Işığında
* Kelimeler Armonisi
* Öze İşleyen Söz
* Hücre Devleti
* Hikmet
* Gaybın Haberleri
* Peygamberler
* Kıssa-i Musa
* Hızır ve Dostları
* Hızıri Adımlar / Uzakları Yakın Eylemek
* Şüpheler Üzerine
* İlim Açısından Kader
* Yaratılış ve Kader
* Ölüm ve Diriliş
* Ruhlar ve Ötesi
* Kur'an ve İlimler
* Kur'an da Edebi Veche
* Miraç Şehsuvarı
* Mercan Mağaraları
* Hadislerin Işığında Hadiseler
* Hazinelerin Anahtarı Besmele
* İbadetin Getirdikleri
* Zilzal ve Dua / Yüzyılın Felaketi Depreme Farklı Bir Bakış

kaynak: tr.wikipedia.org

Adnan Oktar / Harun Yahya kimdir?

Adnan Oktar (doğum: 1956, Ankara), dini cemaat lideri, araştırmacı, yazar, BAV kurucusu. Asıl adının Adnan Arslanoğulları olduğu öne sürülmektedir.[1] Basında yayınlanan askerliğe elverişli olduğuna dair Genelkurmay Başkanlığı Gülhane Askeri Tıp Akademisi tarafından verildiği iddia edilen resmî belgelerde ise adı Adnan Oktar olarak görünmektedir.[2] Kamuoyunda kendisinin, zaman zaman Adnan Hoca olarak da anıldığı olmuştur.[3][4] Cemaatiyle birlikte hazırladığı kitaplarda kullandığı mahlas Harun Yahya'dır. Taraftarları arasında Ahmet ismini de kullanmıştır.[1]

Cemaatiyle birlikte ateizm, Darwinizm ve Siyonizm karşıtı görüşlerini savunduğu kitaplar ve belgeseller hazırlamıştır. Kurucusu olduğu Bilim Araştırma Vakfı, kendi sitesinde amacının "dünya çapında barış, huzur ve sevgi ortamı oluşturmak" olduğunu ifade etmiştir.[5] Bununla birlikte çeşitli basın organlarında farklı amaçlarla kendisini itham eden çeşitli iddialar gündeme gelmiştir.[6][7]. Kurucusu olduğu Bilim Araştırma Vakfı'nın, evrim karşıtı olduğu ve yaratılışçılığı savunduğu[8][9] ve bunu duruşu yaygınlaştırmak için konferanslar düzenlediği bilinmektedir.

Biyografi:
Adnan Oktar, 2 Şubat 1956 yılında Ankara'da doğdu. Annesinin adı Mediha, babasının adı Yusuf'tur. Babasını küçük yaşta kaybetti. İlk ve orta öğrenimini Ankara'da tamamladı. Ortaokulu Cebeci'de, liseyi Kurtuluş'ta okudu. Liseden sonra özel bir dershaneye gitti. 1979 yılında İstanbul'daki Devlet Güzel Sanatlar Akademisi İç Mimari bölümüne girdi. Bir süre sonra okuldan ayrılan Adnan Oktar, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe ve Tarih Bölümü'ne girdi. Daha sonra bu okulu da yarım bıraktı.

Harun Yahya mahlasıyla yayımladığı 285 adet kitabı olduğu öne sürülür. Bununla birlikte, Harun Yahya imzasıyla yayımlanan kitaplarını cemaati ile birlikte hazırlamaktadır.

Hakkındaki çeşitli iddia ve ithamlar:
Askerlik durumu:
Oktar askere sevk edilmek istenmiş, 1993 yılında Eskişehir Hava Hastanesi'nden aldığı "askerliğe elverişli değildir" raporuyla askerlikten muaf tutulmuştur.[12] Oktar, paranoid şizofreni hastası olduğuna dair 7 farklı hastaneden rapor almıştır.[12] Adnan Oktar Vekili Av. Kerim Kalkan ise Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nin raporunu dayanak göstererek, Adnan Oktar'ın ruh sağlığına ilişkin iddiaların gerçek dışı olduğunu iddia etmiştir.[13]

Adnan Oktar 18 Ağustos 2000 yılında bedelli askerlikten yararlanarak, öngörülen bedeli ödemiş ve askerlikten terhis edilmiştir.

Uyuşturucu kullanımı iddiaları:
Adnan Oktar hakkında, İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından kokain kullandığı iddiasıyla 10 Temmuz 1991 tarihinde dava açılmıştır. Açılan davada "delillerin şüpheli olduğu" ve "şüphelerin sanık lehine yorumlanması gerektiği" ilkesi uyarınca Yargıtay yolu açık olmakla birlikte 22 Şubat 1994 tarihinde beraatine karar verilmiştir.

Çıkar amaçlı örgüt kurma iddiaları:
12 Kasım 1999 tarihinde içlerinde Adnan Oktar'ın da bulunduğu, Bilim Araştırma Vakfı'na (BAV) mensup 85 kişi gözaltına alındı. Bir haftaya yakın bir süre İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde tutulan BAV mensupları, kendilerine bu süre içerisinde çok ağır fiziksel baskılar uygulandığını, önceden hazırlanmış bazı ifadelerin kendilerine zorla imzalatıldığını iddia ettiler.[17] Adnan Oktar BAV operasyonu sonrasında 9 ay cezaevinde tutulmuştur. Çete oluşturmak ve tehditle menfaat sağlamak suçlamasıyla cezaevinde tutulan Adnan Oktar ve Ferit Develioğlu, müştekilerin çoğunun Emniyetteki baskı sonucu şikayetçi olmak zorunda kaldıklarını söylemeleri üzerine İstanbul DGM’de görülen duruşma sonunda tahliye edildiler.[18] İddialara göre gözaltına alınanların ailelerine, BAV yöneticilerinden şikayetçi olmaları şartıyla yakınlarının serbest bırakılacağı söylenmişti.[19]

BAV operasyonunun gece yarısı gerçekleştirilmesi ile ilgili eleştiriler üzerine dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan, "Her şey kurallara göre yapılmıştır. Olay yargıya intikal etmek üzeredir. Onun için bu aşamada bir açıklama yapmayacağım. Şu kadarını söyleyeyim, Adnan hocanın yakalanması Apo'nun yakalanması kadar önemli. Bu adam, Apo kadar tehlikeli birisi." açıklamasını yapmıştır.[20]

Adnan Oktar ve bir grup müridi hakkında açılan "çıkar amaçlı örgüt kurma" davası, 24 Kasım 2005 tarihinde, İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararı ile, zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle düşürülmüştür.[21] Bununla birlikte Yargıtay 8. Ceza Mahkemesi sonradan bu kararı bozmuştur.[22] Bozma kararı neticesinde, İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi Oktar hakkında yurtdışına çıkış yasağı getirmiştir.[23] Nisan 2008'deki duruşmada ise savcı Orhan Erbay, Adnan Oktar'ın da aralarında bulunduğu sanıklar hakkında beraat istemişti.[24] 9 Mayıs 2008'de Adnan Oktar,İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, "çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve yönetmek" suçundan 3 yıl hapis cezasına çarptırıldı.[25]

Oktar ile 17 sanığın yargılandığı davayı karara bağlayan İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Adnan Oktar'ı "çıkar amaçlı örgüt kurmak ve yönetmek" suçundan lehine olan yeni TCK'nın 220. maddesinin birinci fıkrası uyarınca 3 yıl hapis cezasına mahkum etti. Mahkeme heyeti, "adı geçen örgütün organize bir şekilde mahkemeyi baskı altında tutmak ve yargılamayı engellemek için görsel ve yazılı basına ilanlar verdiğini belirterek, mahkeme başkanı Salih Öztürk ve üye hakim Nuran Yalınbaş'a hakaret ve iftirada" bulunduklarını bildirdi. Mahkeme heyeti ayrıca, Oktar'ın fiilinden sonraki davranışları esas alınarak TCK'nın 62. maddesinde öngörülen indirimin uygulanmasına yer olmadığına hükmetti.

Yahudi karşıtlığı (antisemitizm)
1986 yılında Adnan Oktar "Yahudilik ve Masonluk" adlı kitabını yayınladı. Bu kitapta Oktar, Türkiye'deki Yahudilerin ve Masonların amacının, -kendisine göre "çarptırılmış Tevrat" ta da belirtildiği üzere- Türk halkının ruhani, dini ve ahlaki değerlerini erozyona uğratmak ve onları birer hayvana döndürmek olduğunu iddia etti.[27][28] Yahudi ve Masonların materyalist nedenlerle, evrim teorisini, dinsizliği ve ahlaksızlığı topluma empoze etmeye çalıştıklarını öne sürdü.[27]

Bu kitabın yayımlanmasından kısa süre sonra Adnan Oktar tutuklandı ve hapse atıldı. Daha sonra Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne transfer edildi. Burada 19 ay boyunca gözetim altında tutuldu.[29]

1995'de BAV "Soykırım Yalanı" adlı kitabı yayımladı.[30] Bu kitap geniş yankılar uyandırdı.[31] Kitapta, Holokost olarak bilinen "Yahudi Soykırımı'nın yaşanmadığını, Yahudilerin, Almanların yenilmesi ile sonuçlanan II. Dünya Savaşı sonlarında yaşanan kıtlık ve tifüs salgını nedeniyle öldüklerini" iddia etti.[32]

1996'da ressam Bedri Baykam, Ankara'da yayınlanan Siyah-Beyaz adlı gazetede, bahsi geçen kitabı ve gerçek adını kullanmayan yazarını ağır şekilde eleştiren bir köşe yazısı yazdı. Bunun üzerine Adnan Oktar taraftarları tarafından Bedri Baykam hakkında dava açıldı. Dava devam ederken, aynı yılın Eylül ayında Bedri Baykam kitabın asıl yazarının Adnan Oktar olduğunu açıkladı.[31] Mart 1997'de dava geri çekildi.[33][34]

Oktar günümüzde antisemitizmin pagan ve Darwinist kökenleri olduğunu iddia etmektedir.[35] Eski Ahit ve Tanah'ın "şahıslar tarafından çıkar amaçlı değiştirildiğini" iddia etmekle beraber tüm Müslümanlara "diğer dinlerin mensuplarına karşı toleranslı ve dostça bir yaklaşım içerisine girmelerini" öğütlemektedir.[36]

2004 yılında, İsrail'deki Tel-Aviv Üniversitesi Stephen Roth Enstitüsü yetkilileri, Adnan Oktar'ın diğer dinlerin mensuplarına yönelik hoşgörüsünün arttığını düşündüklerini açıklamış, kendisinin şu an "dinler arası diyaloğu artırmaya yönelik çalışmalar yaptığını" belirtmişlerdir.

Mehdilik iddiaları
Adnan Oktar'ın müritlerine kendisinin hadislerde sözü edilen kutsal kişi Mehdi olduğunu ima ettiğine ve onları buna inandırdığına dair bazı iddialar bulunmaktadır.[38][39][40][41]

Oktar, bir röportajında mehdilik iddiasında bulunduğunu reddetmiştir.[42] Ancak bir başka röportajda "mehdinin mehdi olduğunu söylemeyeceğini, bir insanın mehdi olduğunu söylemesi halinde dinden çıkacağını, mehdi hakkındaki hadislerle kendisi arasında 'tam bir uyum' olduğunu, mehdinin tarifinin kendisine 'tıpatıp uyduğunu', yine de tüm bunların bir tesadüf olabileceğini" belirtmiştir.[42]

Adnan Oktar, kendisine ait bir sitede yayınlanan başka bir röportajında, Mehdi ve İsa'nın yeniden geldiklerini, şu an "dinsizlerin, materyalistlerin ve müşriklerin, siyasi ya da başka şekillerdeki saldırılarından korunmak için gizlendiklerini" ileri sürmüştür.

Kızıl İmamcılar
1990 yılında Adnan Oktar'ın grubundan ayrılan taraftarlarından bir kısmı "Kızıl İmamcılar" olarak tanınan topluluğu oluşturdular.[44] Topluluğun lideri "Kızıl İmam" lakabı ile bilinen Serhan Timuçin Çevik'tir. Adnan Oktar taraftarları, Kızıl İmamcılar'ın silah kaçakçılığı ve fuhuş yaptığını ileri sürdüler.[44] Adnan Oktar taraftarlarından Serkan Ciminli iddialarla ilgili gizli kamera çekimlerini polise verdi.[45] Bunun üzerine olaya el koyan İstanbul Emniyet Müdürlüğü, bu örgütün; devletin sosyal ve ekonomik, siyasî, hukukî temel düzenini, dini esas ve amaçlarına uydurmak amacıyla cemiyet teşkil, tanzim, sevk ve idare etmeyi amaçladığı öne sürdü.[44][46]

1993 Ocak ayında, Terörle Mücadele ekiplerinin düzenlediği bir operasyon sonucu, haklarında "Atatürk'e ve diğer devlet büyüklerine hakarette bulunmaktan" ve "6138 sayılı kanuna muhalefet etmekten" dava açılan Kızıl İmamcılar’dan, örgütün lideri Serhan Timuçin Çevik ile Osman Taner Taslaman, Ali Sami Ekşi, Tayyar Silsüpür, Namık Mert Yücel, Ayhan Saffet Arbay, Bora Karaca, Arif Emre Ekşi, Mahir Mamat, Cenk Büyüktosun, Tevfik Koray Yavuzer, Necip Kerem Özçapkın, Sadık Kerem Gönenli, Hakan Kurunç, Osman Ersu Belikırık, Alparslan Ekşi ve Ziya Sesel gözaltına alındılar. Sanıklarda, iki tabanca ile çok sayıda yasak yayın ele geçirildi. Sanıklar daha sonra yargılandıkları DGM tarafından serbest bırakıldılar.[44][46]

Olaylardan sonra "Kızıl İmam" lakaplı Serhan Timuçin Çevik yurtdışına çıktı.[45] Gizli kamera görüntülerini sızdıran Adnan Hoca taraftarı Serkan Ciminli ise Mayıs 1998'de Bebek'te Mahmut Oruç tarafından gerçekleştirilen bir silahlı saldırıda hayatını kaybetti.[47] Serhan Çevik bugün, dünyanın en büyük Amerikan yatırım ve finans şirketlerinden[48] olan Morgan Stanley'de ekonomist olarak çalışmaktadır.[49] 2006 yılında ismi T.C. Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı görevi için sıklıkla gündeme geldi.

Kitapları
Oktar, Harun ve Yahya peygamberlerin adlarından türettiği Harun Yahya takma adıyla çok sayıda biyolojik evrim karşıtı kitap hazırlamıştır. Oktar'a göre evrim, doğrudan materyalizm, Nazizm, komünizm ve Budizm'le bağlantılı şeytani bir öğretidir.[50]. Oktar'ın kitaplarındaki iddiaların bir çoğu köktendinci Hıristiyan Yaratılışçılığı ile benzerlik göstermektedir.

Yaratılış Atlası
Oktar'ın en önemli yayınlarından biri, Global Yayımcılık tarafından hazırlanan Yaratılış Atlası'dır.[52]. Kitap Fransızca'ya ardından İngilizce'ye tercüme edilip on binlerce kopyası ayrım gözetmeden Avrupa ve ABD'deki bir çok okul, üniversite ve araştırma enstitüsüne gönderilmiştir.[53][54][8][55]. Kitapları teslim alan üniversitelerdeki bir çok araştırmacıya göre evrime karşı kullanılan argümanların hiçbiri mantıksal değildir, evrim biyologu Kevin Padian'a göre ise Adnan Oktar, evrimin temelleri ve kanıtları hakkında hiçbir bilgiye sahip değildir.[9][8].

Kitabın Fransa'daki dağıtımı, Radikal İslam hakkında geniş bir tartışma doğurdu.[8] Fransa Milli Eğitim Bakanı Gilles de Robien, "bakanlığın hazırladığı müfredat ile uyuşmayan" bu kitabın tüm okul kütüphanelerinden çıkarılması talimatını verdi.[56] Milli Eğitim Genel Denetleme Kurulu[57], Paris Üniversitesi'nde Evrimsel Biyoloji profesörü olan Hervé LeGuyader'dan kitabın detaylı analizini istedi. LeGuyader, "bu kitabın daha önceki çoğunluğu Anglosakson kökenli olan yaratılışçı girişimlerden çok daha tehlikeli olduğunu, hiçbir masraftan kaçınılmayan bu gösterişli çalışmanın ve yazarın izlediği yöntemin bilgisiz halk üzerinde oldukça etkili olabileceğini düşündüğünü" söyledi. Ayrıca kitaptaki bilimsel içeriğin "gülünç derecede yetersiz" olduğunu belirtti.[56] Fransız Milli Uzay Çalışmaları Merkezi'nden (CNES) Jacques Arnoult'a göre, BAV ve Adnan Oktar da tıpkı Amerika'daki ICR gibi, yaratılışçı argümanlarını oluştururken bölük-pörçük ve hatalı kaynaklar kullanmaktadır. Arnoult'a göre bu yazarlar evrimi savunan makaleleri de kullanmaktan çekinmemekte ancak kısa alıntılar yaparak makalelerdeki bütünsel anlamı çarptırmaktadır. Ona göre bu durum çok zararlı sonuçlar doğuran, entelektüel sahtekarlıktan başka bir şey değildir.

Açtığı çeşitli davalar
Adnan Oktar ve cemaati, cemaate eleştirel yaklaşan internet sitelerine bir çok dava açmışlardır. Nisan 2007'de Oktar, ek$i sözlük'ün sahiplerine karşı dava açmıştır. 17 Nisan 2007 günü sitede Adnan Oktar'a hakaret edildiği iddiası ile, Eyüp 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, sitenin yayınının durdurulmasına karar vermiştir.[59]. Mahkeme, ek$i sözlük'e erişimin engellenmesine karar vermiştir. İlgili girişlerin silinmesi sonrasında ek$i sözlük kapatmaya itiraz etmiş,[60] kararı kaldırtmıştır. Ancak davadan bu yana Adnan Hoca sayfası boş kalmaktadır.[61]. Superpoligon.com web sitesine erişim de Oktar'ın şikayeti sonucu engellenmiştir.[62].

Ağustos 2007'de, Oktar WordPress.com sitesine Türkiye'den erişimi engelleyen bir mahkeme kararı çıkarttırmayı başarmıştır.[63][64]

Benzer biçimde donanım forumu Doctus.net, forumlarında Adnan Oktar ve cemaati hakkında yapılan tartışmalar sonucu kapatılmış, adres değiştirmek zorunda kalmıştır.[65][66] Bir diğer eleştirel site olan Adnanhocabizikapatsana.com'a da Türkiye'den erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir.

10 Nisan 2008 tarihinde Adnan Oktar tarafından yapılan bir dava başvurusu sonucunda Türkiye'den Google Groups sitesine erişim engellenmiştir.[67][68][69][70] 20 Temmuz 2008 itibarıyla yasak kaldırılmıştır.

Evrim teorisini savunan ve yaradılışçılığa karşı çıkan ünlü biyolog Richard Dawkins'in resmi sitesi www.richarddawkins.net sitesini kişilik haklarına saldırıldığı gerekçesi ile mahkemeye vermiş ve Türkiye'den erişimini engelletmiştir.[71].

16 Ekim 2008 tarihinde Vatan gazetesine açtığı dava sonucunda gazetenin internet sayfasına erişimi engelletmiştir.

Harun Yahya takma adıyla yazdığı kitaplar
* Ahir Zaman ve Dabbetü'l-Arz (kitap)
* Atom Mucizesi (kitap)
* Balarısı Mucizesi (kitap)
* Bitkilerdeki Yaratılış Mucizesi (kitap)
* Canlılardaki Fedakarlık ve Akılcı Davranışlar (kitap)
* Dinimizi Öğrenelim (kitap)
* Evrim Aldatmacası (kitap)
* Hücredeki Mucize (kitap)
* Kuran Bilime Yol Gösterir (kitap)
* Örümcekteki Mucize (kitap)
* Allah Akılla Bilinir (kitap)
* Yaratılış Atlası (kitap)

Resmi web adresi: www.harunyahya.org/



İNDİRME LİNKLERİ / DOWNLOAD:

http://uploaded.to/file/ij1mocgn
http://www.wupload.com/file/203685301


ALTERNATİF İNDİRME LİNKLERİ:

http://uploaded.to/file/dgr9zvtq
http://www.wupload.com/file/207661527



kaynak: tr.wikipedia.org

Adnan Oktar / Harun Yahya kimdir?


Adnan Oktar (doğum: 1956, Ankara), dini cemaat lideri, araştırmacı, yazar, BAV kurucusu. Asıl adının Adnan Arslanoğulları olduğu öne sürülmektedir.[1] Basında yayınlanan askerliğe elverişli olduğuna dair Genelkurmay Başkanlığı Gülhane Askeri Tıp Akademisi tarafından verildiği iddia edilen resmî belgelerde ise adı Adnan Oktar olarak görünmektedir.[2] Kamuoyunda kendisinin, zaman zaman Adnan Hoca olarak da anıldığı olmuştur.[3][4] Cemaatiyle birlikte hazırladığı kitaplarda kullandığı mahlas Harun Yahya'dır. Taraftarları arasında Ahmet ismini de kullanmıştır.[1]

Cemaatiyle birlikte ateizm, Darwinizm ve Siyonizm karşıtı görüşlerini savunduğu kitaplar ve belgeseller hazırlamıştır. Kurucusu olduğu Bilim Araştırma Vakfı, kendi sitesinde amacının "dünya çapında barış, huzur ve sevgi ortamı oluşturmak" olduğunu ifade etmiştir.[5] Bununla birlikte çeşitli basın organlarında farklı amaçlarla kendisini itham eden çeşitli iddialar gündeme gelmiştir.[6][7]. Kurucusu olduğu Bilim Araştırma Vakfı'nın, evrim karşıtı olduğu ve yaratılışçılığı savunduğu[8][9] ve bunu duruşu yaygınlaştırmak için konferanslar düzenlediği bilinmektedir.

Biyografi:
Adnan Oktar, 2 Şubat 1956 yılında Ankara'da doğdu. Annesinin adı Mediha, babasının adı Yusuf'tur. Babasını küçük yaşta kaybetti. İlk ve orta öğrenimini Ankara'da tamamladı. Ortaokulu Cebeci'de, liseyi Kurtuluş'ta okudu. Liseden sonra özel bir dershaneye gitti. 1979 yılında İstanbul'daki Devlet Güzel Sanatlar Akademisi İç Mimari bölümüne girdi. Bir süre sonra okuldan ayrılan Adnan Oktar, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe ve Tarih Bölümü'ne girdi. Daha sonra bu okulu da yarım bıraktı.

Harun Yahya mahlasıyla yayımladığı 285 adet kitabı olduğu öne sürülür. Bununla birlikte, Harun Yahya imzasıyla yayımlanan kitaplarını cemaati ile birlikte hazırlamaktadır.

Hakkındaki çeşitli iddia ve ithamlar:
Askerlik durumu:
Oktar askere sevk edilmek istenmiş, 1993 yılında Eskişehir Hava Hastanesi'nden aldığı "askerliğe elverişli değildir" raporuyla askerlikten muaf tutulmuştur.[12] Oktar, paranoid şizofreni hastası olduğuna dair 7 farklı hastaneden rapor almıştır.[12] Adnan Oktar Vekili Av. Kerim Kalkan ise Gülhane Askeri Tıp Akademisi'nin raporunu dayanak göstererek, Adnan Oktar'ın ruh sağlığına ilişkin iddiaların gerçek dışı olduğunu iddia etmiştir.[13]

Adnan Oktar 18 Ağustos 2000 yılında bedelli askerlikten yararlanarak, öngörülen bedeli ödemiş ve askerlikten terhis edilmiştir.

Uyuşturucu kullanımı iddiaları:
Adnan Oktar hakkında, İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından kokain kullandığı iddiasıyla 10 Temmuz 1991 tarihinde dava açılmıştır. Açılan davada "delillerin şüpheli olduğu" ve "şüphelerin sanık lehine yorumlanması gerektiği" ilkesi uyarınca Yargıtay yolu açık olmakla birlikte 22 Şubat 1994 tarihinde beraatine karar verilmiştir.

Çıkar amaçlı örgüt kurma iddiaları:
12 Kasım 1999 tarihinde içlerinde Adnan Oktar'ın da bulunduğu, Bilim Araştırma Vakfı'na (BAV) mensup 85 kişi gözaltına alındı. Bir haftaya yakın bir süre İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde tutulan BAV mensupları, kendilerine bu süre içerisinde çok ağır fiziksel baskılar uygulandığını, önceden hazırlanmış bazı ifadelerin kendilerine zorla imzalatıldığını iddia ettiler.[17] Adnan Oktar BAV operasyonu sonrasında 9 ay cezaevinde tutulmuştur. Çete oluşturmak ve tehditle menfaat sağlamak suçlamasıyla cezaevinde tutulan Adnan Oktar ve Ferit Develioğlu, müştekilerin çoğunun Emniyetteki baskı sonucu şikayetçi olmak zorunda kaldıklarını söylemeleri üzerine İstanbul DGM’de görülen duruşma sonunda tahliye edildiler.[18] İddialara göre gözaltına alınanların ailelerine, BAV yöneticilerinden şikayetçi olmaları şartıyla yakınlarının serbest bırakılacağı söylenmişti.[19]

BAV operasyonunun gece yarısı gerçekleştirilmesi ile ilgili eleştiriler üzerine dönemin İçişleri Bakanı Saadettin Tantan, "Her şey kurallara göre yapılmıştır. Olay yargıya intikal etmek üzeredir. Onun için bu aşamada bir açıklama yapmayacağım. Şu kadarını söyleyeyim, Adnan hocanın yakalanması Apo'nun yakalanması kadar önemli. Bu adam, Apo kadar tehlikeli birisi." açıklamasını yapmıştır.[20]

Adnan Oktar ve bir grup müridi hakkında açılan "çıkar amaçlı örgüt kurma" davası, 24 Kasım 2005 tarihinde, İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin kararı ile, zamanaşımına uğradığı gerekçesiyle düşürülmüştür.[21] Bununla birlikte Yargıtay 8. Ceza Mahkemesi sonradan bu kararı bozmuştur.[22] Bozma kararı neticesinde, İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi Oktar hakkında yurtdışına çıkış yasağı getirmiştir.[23] Nisan 2008'deki duruşmada ise savcı Orhan Erbay, Adnan Oktar'ın da aralarında bulunduğu sanıklar hakkında beraat istemişti.[24] 9 Mayıs 2008'de Adnan Oktar,İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, "çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve yönetmek" suçundan 3 yıl hapis cezasına çarptırıldı.[25]

Oktar ile 17 sanığın yargılandığı davayı karara bağlayan İstanbul 2. Ağır Ceza Mahkemesi, Adnan Oktar'ı "çıkar amaçlı örgüt kurmak ve yönetmek" suçundan lehine olan yeni TCK'nın 220. maddesinin birinci fıkrası uyarınca 3 yıl hapis cezasına mahkum etti. Mahkeme heyeti, "adı geçen örgütün organize bir şekilde mahkemeyi baskı altında tutmak ve yargılamayı engellemek için görsel ve yazılı basına ilanlar verdiğini belirterek, mahkeme başkanı Salih Öztürk ve üye hakim Nuran Yalınbaş'a hakaret ve iftirada" bulunduklarını bildirdi. Mahkeme heyeti ayrıca, Oktar'ın fiilinden sonraki davranışları esas alınarak TCK'nın 62. maddesinde öngörülen indirimin uygulanmasına yer olmadığına hükmetti.

Yahudi karşıtlığı (antisemitizm)
1986 yılında Adnan Oktar "Yahudilik ve Masonluk" adlı kitabını yayınladı. Bu kitapta Oktar, Türkiye'deki Yahudilerin ve Masonların amacının, -kendisine göre "çarptırılmış Tevrat" ta da belirtildiği üzere- Türk halkının ruhani, dini ve ahlaki değerlerini erozyona uğratmak ve onları birer hayvana döndürmek olduğunu iddia etti.[27][28] Yahudi ve Masonların materyalist nedenlerle, evrim teorisini, dinsizliği ve ahlaksızlığı topluma empoze etmeye çalıştıklarını öne sürdü.[27]

Bu kitabın yayımlanmasından kısa süre sonra Adnan Oktar tutuklandı ve hapse atıldı. Daha sonra Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne transfer edildi. Burada 19 ay boyunca gözetim altında tutuldu.[29]

1995'de BAV "Soykırım Yalanı" adlı kitabı yayımladı.[30] Bu kitap geniş yankılar uyandırdı.[31] Kitapta, Holokost olarak bilinen "Yahudi Soykırımı'nın yaşanmadığını, Yahudilerin, Almanların yenilmesi ile sonuçlanan II. Dünya Savaşı sonlarında yaşanan kıtlık ve tifüs salgını nedeniyle öldüklerini" iddia etti.[32]

1996'da ressam Bedri Baykam, Ankara'da yayınlanan Siyah-Beyaz adlı gazetede, bahsi geçen kitabı ve gerçek adını kullanmayan yazarını ağır şekilde eleştiren bir köşe yazısı yazdı. Bunun üzerine Adnan Oktar taraftarları tarafından Bedri Baykam hakkında dava açıldı. Dava devam ederken, aynı yılın Eylül ayında Bedri Baykam kitabın asıl yazarının Adnan Oktar olduğunu açıkladı.[31] Mart 1997'de dava geri çekildi.[33][34]

Oktar günümüzde antisemitizmin pagan ve Darwinist kökenleri olduğunu iddia etmektedir.[35] Eski Ahit ve Tanah'ın "şahıslar tarafından çıkar amaçlı değiştirildiğini" iddia etmekle beraber tüm Müslümanlara "diğer dinlerin mensuplarına karşı toleranslı ve dostça bir yaklaşım içerisine girmelerini" öğütlemektedir.[36]

2004 yılında, İsrail'deki Tel-Aviv Üniversitesi Stephen Roth Enstitüsü yetkilileri, Adnan Oktar'ın diğer dinlerin mensuplarına yönelik hoşgörüsünün arttığını düşündüklerini açıklamış, kendisinin şu an "dinler arası diyaloğu artırmaya yönelik çalışmalar yaptığını" belirtmişlerdir.

Mehdilik iddiaları
Adnan Oktar'ın müritlerine kendisinin hadislerde sözü edilen kutsal kişi Mehdi olduğunu ima ettiğine ve onları buna inandırdığına dair bazı iddialar bulunmaktadır.[38][39][40][41]

Oktar, bir röportajında mehdilik iddiasında bulunduğunu reddetmiştir.[42] Ancak bir başka röportajda "mehdinin mehdi olduğunu söylemeyeceğini, bir insanın mehdi olduğunu söylemesi halinde dinden çıkacağını, mehdi hakkındaki hadislerle kendisi arasında 'tam bir uyum' olduğunu, mehdinin tarifinin kendisine 'tıpatıp uyduğunu', yine de tüm bunların bir tesadüf olabileceğini" belirtmiştir.[42]

Adnan Oktar, kendisine ait bir sitede yayınlanan başka bir röportajında, Mehdi ve İsa'nın yeniden geldiklerini, şu an "dinsizlerin, materyalistlerin ve müşriklerin, siyasi ya da başka şekillerdeki saldırılarından korunmak için gizlendiklerini" ileri sürmüştür.

Kızıl İmamcılar
1990 yılında Adnan Oktar'ın grubundan ayrılan taraftarlarından bir kısmı "Kızıl İmamcılar" olarak tanınan topluluğu oluşturdular.[44] Topluluğun lideri "Kızıl İmam" lakabı ile bilinen Serhan Timuçin Çevik'tir. Adnan Oktar taraftarları, Kızıl İmamcılar'ın silah kaçakçılığı ve fuhuş yaptığını ileri sürdüler.[44] Adnan Oktar taraftarlarından Serkan Ciminli iddialarla ilgili gizli kamera çekimlerini polise verdi.[45] Bunun üzerine olaya el koyan İstanbul Emniyet Müdürlüğü, bu örgütün; devletin sosyal ve ekonomik, siyasî, hukukî temel düzenini, dini esas ve amaçlarına uydurmak amacıyla cemiyet teşkil, tanzim, sevk ve idare etmeyi amaçladığı öne sürdü.[44][46]

1993 Ocak ayında, Terörle Mücadele ekiplerinin düzenlediği bir operasyon sonucu, haklarında "Atatürk'e ve diğer devlet büyüklerine hakarette bulunmaktan" ve "6138 sayılı kanuna muhalefet etmekten" dava açılan Kızıl İmamcılar’dan, örgütün lideri Serhan Timuçin Çevik ile Osman Taner Taslaman, Ali Sami Ekşi, Tayyar Silsüpür, Namık Mert Yücel, Ayhan Saffet Arbay, Bora Karaca, Arif Emre Ekşi, Mahir Mamat, Cenk Büyüktosun, Tevfik Koray Yavuzer, Necip Kerem Özçapkın, Sadık Kerem Gönenli, Hakan Kurunç, Osman Ersu Belikırık, Alparslan Ekşi ve Ziya Sesel gözaltına alındılar. Sanıklarda, iki tabanca ile çok sayıda yasak yayın ele geçirildi. Sanıklar daha sonra yargılandıkları DGM tarafından serbest bırakıldılar.[44][46]

Olaylardan sonra "Kızıl İmam" lakaplı Serhan Timuçin Çevik yurtdışına çıktı.[45] Gizli kamera görüntülerini sızdıran Adnan Hoca taraftarı Serkan Ciminli ise Mayıs 1998'de Bebek'te Mahmut Oruç tarafından gerçekleştirilen bir silahlı saldırıda hayatını kaybetti.[47] Serhan Çevik bugün, dünyanın en büyük Amerikan yatırım ve finans şirketlerinden[48] olan Morgan Stanley'de ekonomist olarak çalışmaktadır.[49] 2006 yılında ismi T.C. Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı görevi için sıklıkla gündeme geldi.

Kitapları
Oktar, Harun ve Yahya peygamberlerin adlarından türettiği Harun Yahya takma adıyla çok sayıda biyolojik evrim karşıtı kitap hazırlamıştır. Oktar'a göre evrim, doğrudan materyalizm, Nazizm, komünizm ve Budizm'le bağlantılı şeytani bir öğretidir.[50]. Oktar'ın kitaplarındaki iddiaların bir çoğu köktendinci Hıristiyan Yaratılışçılığı ile benzerlik göstermektedir.

Yaratılış Atlası
Oktar'ın en önemli yayınlarından biri, Global Yayımcılık tarafından hazırlanan Yaratılış Atlası'dır.[52]. Kitap Fransızca'ya ardından İngilizce'ye tercüme edilip on binlerce kopyası ayrım gözetmeden Avrupa ve ABD'deki bir çok okul, üniversite ve araştırma enstitüsüne gönderilmiştir.[53][54][8][55]. Kitapları teslim alan üniversitelerdeki bir çok araştırmacıya göre evrime karşı kullanılan argümanların hiçbiri mantıksal değildir, evrim biyologu Kevin Padian'a göre ise Adnan Oktar, evrimin temelleri ve kanıtları hakkında hiçbir bilgiye sahip değildir.[9][8].

Kitabın Fransa'daki dağıtımı, Radikal İslam hakkında geniş bir tartışma doğurdu.[8] Fransa Milli Eğitim Bakanı Gilles de Robien, "bakanlığın hazırladığı müfredat ile uyuşmayan" bu kitabın tüm okul kütüphanelerinden çıkarılması talimatını verdi.[56] Milli Eğitim Genel Denetleme Kurulu[57], Paris Üniversitesi'nde Evrimsel Biyoloji profesörü olan Hervé LeGuyader'dan kitabın detaylı analizini istedi. LeGuyader, "bu kitabın daha önceki çoğunluğu Anglosakson kökenli olan yaratılışçı girişimlerden çok daha tehlikeli olduğunu, hiçbir masraftan kaçınılmayan bu gösterişli çalışmanın ve yazarın izlediği yöntemin bilgisiz halk üzerinde oldukça etkili olabileceğini düşündüğünü" söyledi. Ayrıca kitaptaki bilimsel içeriğin "gülünç derecede yetersiz" olduğunu belirtti.[56] Fransız Milli Uzay Çalışmaları Merkezi'nden (CNES) Jacques Arnoult'a göre, BAV ve Adnan Oktar da tıpkı Amerika'daki ICR gibi, yaratılışçı argümanlarını oluştururken bölük-pörçük ve hatalı kaynaklar kullanmaktadır. Arnoult'a göre bu yazarlar evrimi savunan makaleleri de kullanmaktan çekinmemekte ancak kısa alıntılar yaparak makalelerdeki bütünsel anlamı çarptırmaktadır. Ona göre bu durum çok zararlı sonuçlar doğuran, entelektüel sahtekarlıktan başka bir şey değildir.

Açtığı çeşitli davalar
Adnan Oktar ve cemaati, cemaate eleştirel yaklaşan internet sitelerine bir çok dava açmışlardır. Nisan 2007'de Oktar, ek$i sözlük'ün sahiplerine karşı dava açmıştır. 17 Nisan 2007 günü sitede Adnan Oktar'a hakaret edildiği iddiası ile, Eyüp 3. Asliye Hukuk Mahkemesi, sitenin yayınının durdurulmasına karar vermiştir.[59]. Mahkeme, ek$i sözlük'e erişimin engellenmesine karar vermiştir. İlgili girişlerin silinmesi sonrasında ek$i sözlük kapatmaya itiraz etmiş,[60] kararı kaldırtmıştır. Ancak davadan bu yana Adnan Hoca sayfası boş kalmaktadır.[61]. Superpoligon.com web sitesine erişim de Oktar'ın şikayeti sonucu engellenmiştir.[62].

Ağustos 2007'de, Oktar WordPress.com sitesine Türkiye'den erişimi engelleyen bir mahkeme kararı çıkarttırmayı başarmıştır.[63][64]

Benzer biçimde donanım forumu Doctus.net, forumlarında Adnan Oktar ve cemaati hakkında yapılan tartışmalar sonucu kapatılmış, adres değiştirmek zorunda kalmıştır.[65][66] Bir diğer eleştirel site olan Adnanhocabizikapatsana.com'a da Türkiye'den erişim mahkeme kararıyla engellenmiştir.

10 Nisan 2008 tarihinde Adnan Oktar tarafından yapılan bir dava başvurusu sonucunda Türkiye'den Google Groups sitesine erişim engellenmiştir.[67][68][69][70] 20 Temmuz 2008 itibarıyla yasak kaldırılmıştır.

Evrim teorisini savunan ve yaradılışçılığa karşı çıkan ünlü biyolog Richard Dawkins'in resmi sitesi www.richarddawkins.net sitesini kişilik haklarına saldırıldığı gerekçesi ile mahkemeye vermiş ve Türkiye'den erişimini engelletmiştir.[71].

16 Ekim 2008 tarihinde Vatan gazetesine açtığı dava sonucunda gazetenin internet sayfasına erişimi engelletmiştir.

Harun Yahya takma adıyla yazdığı kitaplar
* Ahir Zaman ve Dabbetü'l-Arz (kitap)
* Atom Mucizesi (kitap)
* Balarısı Mucizesi (kitap)
* Bitkilerdeki Yaratılış Mucizesi (kitap)
* Canlılardaki Fedakarlık ve Akılcı Davranışlar (kitap)
* Dinimizi Öğrenelim (kitap)
* Evrim Aldatmacası (kitap)
* Hücredeki Mucize (kitap)
* Kuran Bilime Yol Gösterir (kitap)
* Örümcekteki Mucize (kitap)
* Allah Akılla Bilinir (kitap)
* Yaratılış Atlası (kitap)

Resmi web adresi: www.harunyahya.org/

kaynak: tr.wikipedia.org

26 Aralık 2009 Cumartesi

Yaşar Kemal kimdir? Eserleri ve Hayatı


Yaşar Kemal , (doğum: 1923 - Hemite, Osmaniye) Kürt asıllı Türk, Romancı, senaryo ve öykü yazarı.

Asıl adı Kemal Sadık Gökçeli'dir. Nigâr Hanım ile çiftçi Sadık Efendi’nin oğlu. Aslen Van-Erciş yolu üzerinde ve Van Gölü’ne yakın Muradiye ilçesine bağlı Ernis (bugün Günseli) köyünden olan ailesi Birinci Dünya Savaşı’ndaki işgal yüzünden uzun bir göç süreci sonunda Adana’nın Osmaniye ilçesine bağlı Hemite (bugün Gökçedam) köyüne yerleşmişti. Küçük yaşta bir kaza nedeniyle bir gözünü kaybetti. Burhanlı Köy İlkokulu'nda başladığı ilköğrenimini Kadirli Cumhuriyet İlkokulu’nda tamamladı. Adana’da ortaokula devam ederken bir yandan da çırçır fabrikasında işçilik yaptı. Ortaokulu son sınıfta terk ettikten sonra çeşitli işlerde çalıştı. Kuzucuoğlu Pamuk Üretme Çiftliği’nde ırgat kâtipliği (1941), Adana Halkevi Ramazanoğlu kitaplığında memurluk (1942), Zirai Mücadele’de ırgatbaşlığı, daha sonra Kadirli’nin Bahçe köyünde öğretmen vekilliği (1941-42), pamuk tarlalarında, batozlarda ırgatlık, traktör sürücülüğü, çeltik tarlalarında kontrolörlük yaptı. Yirmiye yakın işte çalıştığı bu yıllarda en uzun işi beş yıl üst üste yaptığı çeltik tarlalarında kontrolörlük oldu. Bu arada 17 yaşındayken siyasi nedenlerle ilk tutukluluk deneyimini yaşadı. Askerlikten sonra 1946’da gittiği İstanbul’da Fransızlara ait Havagazı Şirketi’nde gaz kontrol memuru olarak çalıştı. 1948’de Kadirli’ye döndü, bir süre yine çeltik tarlalarında kontrolörlük yaptıktan sonra arzuhalcilik yapmaya başladı, çeşitli güçlüklerle karşılaştığı için bu işi de sürdüremedi. 1950’de Türk Ceza Kanunu’nun 142. maddesine aykırı eylemde bulunmak savıyla tutuklandı ve bir süre Kozan Cezaevi’nde yattı. 1951’de salıverilince İstanbul’a gitti.

Kısa bir işsizlik döneminin ardından Cumhuriyet Gazetesi'nde röportaj yazarlığı ile başladığı gazeteciliği fıkra yazarlığı ve kurduğu yurt haberleri serisinin yönetimi ile sürdürdü (1951-63). 1962’de girdiği Türkiye İşçi Partisi’nde Genel Yönetim Kurulu üyeliği, Propaganda Komitesi başkanlığı ve Merkez Yürütme Kurulu üyeliği yaptı. 1963’te ayrıldığı gazetecilikten sonra kendini bütünüyle roman yazma uğraşına verdi. 1967’de haftalık dergi Ant’ın kurucuları arasında yer aldı. Sorumlusu olduğu bu derginin yayınları arasında çıkan Marksizmin Temel Kitabı adlı yapıttan dolayı 18 ay hüküm giydi. Bu karar Yargıtay tarafından bozuldu. Ant dergisindeki yazılarından dolayı çeşitli kovuşturmalara uğradı. 1973’te Türkiye Yazarlar Sendikası’nın kuruluşuna katıldı ve 1974-75 yıllarında ilk genel başkanlığını üstlendi. 1995’te Der Spiegel’de çıkan bir yazısı dolayısıyla İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılandı, 20 ay hapis cezasına çarptırıldı ve cezası ertelendi. PEN Yazarlar Birliği üyesi. Halen İstanbul’da yaşamakta ve yazarlık ile yaşamını sürdürmekte olan Yaşar Kemal bir çocuk babasıdır.

Yazar küçük yaşlarda halk edebiyatına ilgi duydu; saz çalmaya, türkü söylemeye ve destanlar anlatmaya başladı. Yöredeki halk ozanlarıyla karşılıklı atışmalar yaptı. İlkokulda okurken şiir yazmaya başladı. Köy köy dolaşarak folklor ürünleri derledi. Bu yıllarda şiirlerini Kemal Sadık Göğceli adı ile Türksözü (1939), Yeni Adana (1939) ve Vakit (1940) gazetelerinde ve Varlık, Kovan, Ülkü, Millet, Beşpınar dergilerinde yayımladı. 1940’lı yıllarda Adana’da çıkan Çığ dergisi çevresindeki yazar ve aydınlarla ilişki kurdu ve şiirleri o dergide de yayımlanmaya başladı. Abidin Dino ve ağabeyi Arif Dino ile kurduğu yakınlık onun düşünce ve edebiyat dünyasının gelişimini etkiledi. Ramazanoğlu Kütüphanesi’nde çalıştığı dönemde eski Yunan klasiklerinden Çukurova tarihine kadar pek çok kitapla tanışma olanağı buldu. Bu sıralarda Orhan Kemal’le de tanıştı. İlk öyküleri “Bebek”, “Dükkâncı”, “Memet ile Memet” 1950’lerde yayımlandı. İlk öyküsü “Pis Hikâye”yi ise 1944’te Kayseri’de askerliğini yaparken yazdı. Gözleme dayanan bu ilk öykülerinde konularını Çukurova ve Çukurova insanından aldı; bu yöre insanlarının ekonomik sıkıntılar ve güç doğa koşullarındaki savaşımını insan-doğa-çevre ilişkisi içerisinde ele aldı; giderek uzun öykülere yöneldi.

Bir folklor derlemesi olan ilk kitabı Ağıtlar (1943), o güne değin hiç derlenmemiş ya da çok az ilgi gösterilmiş tekerlemeleri ve ağıtları gün ışığına çıkardı. Bu ağıtları 16 yaşından itibaren derlemeye başlayan yazar, daha sonra Karacaoğlan’ın yayımlanmamış şiirleri üzerine çalıştı. Söz konusu derleme ve çalışmalar, yazarın ileride yazacağı romanlara önemli ölçüde malzeme sağladı.

Cumhuriyet Gazetesi'ne girdikten sonra Yaşar Kemal imzası ile yazmaya başladı. Bu dönemde Anadolu insanının iktisadi ve toplumsal sorunlarını dile getirdiği dizi röportajları ile tanınmaya başladı: “Yanan Ormanlarda Elli Gün” (1955), “Çukurova Yana Yana” (1955). “Dünyanın En Büyük Çiftliğinde Yedi Gün” (1955), “Peri Bacaları” (1957). 1952’de yayımlanan ilk öykü kitabı Sarı Sıcak’ta da yer alan “Bebek” öyküsünün Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilmeye başlandığı dönemde yazarın imzasına olan merak giderek artmaya başladı. 1953-54’te Cumhuriyet’te tefrika edilen ilk romanı İnce Memed ise büyük ilgi uyandırdı.

Türkiye’de tarımdan sanayileşmeye geçiş evresi olarak nitelenebilecek 1950’li yıllarda, Çukurova’nın geniş biçimde makineleşmeye açılması ve verimli topraklar üzerindeki ağalar arası rant savaşımının kızışması, bunun yoksul Çukurova köylüsü üzerindeki sonuçları Yaşar Kemal’in romanlarının ilk evresinin ana temasını oluşturmuştur denilebilir. Ağa baskısı karşısında dağa çıkan eşkıya İnce Memed’le yazar, bir destan kahramanını anlatırken aynı zamanda toplumsal yapıdaki aksaklıkların da eleştirisini yapar. Roman, ağalara karşı Çukurova’nın yoksul halkına arka çıkan İnce Memed’in halkı için savaşımını konu alır. Roman kahramanının Toroslar’da beş köyün bütün topraklarına sahip bir ağaya karşı direnişi ve çekişmeleri uzun bir serüveni kapsar. Sonunda İnce Memed toprakları gerçek sahipleri olan köylülere dağıtır, ağayı öldürür, dağa çekilip kayıplara karışır ve bir efsane kişisi haline gelir. Yazarın kendi deyimiyle “mecbur adamın” öyküsüdür İnce Memed. Yayımlandığı dönemde büyük yankı yaratmış olan İnce Memed’de yazarın geleneksel masal, efsane tema ve motiflerinden yararlanarak çağdaş düzeyde romantik bir öykü kurduğu gözlenir. Teneke (1967), Çukurova yöresindeki çeltik ağalarına karşı mücadele eden ve köylünün yanında yer alan genç ve idealist bir kaymakamın trajik öyküsünü işler, “aydının mücadele gücü”nü dile getirir. Daha sonra bu romanı iki perdelik oyun biçiminde sahneye uyarlamıştır.

Psikoloji ve simgesel öğelerin yer yer ağır bastığı “Dağın Öteki Yüzü” üçlemesinin ilk kitabı olan Orta Direk’te (1960) yazar, “Torosların arka yanındaki” bir köyün insanlarının, pamuk tarlalarında ırgatlık yapmak için, Çukurova’ya doğru yola koyuluşlarını, tabiatla dövüşe dövüşe Çukurova’ya varışlarını anlatır. Roman destansı bir hava içinde ve bu havaya uygun bir Türkçe ile kaleme alınmıştır. Bu “üçleme” yazarın, Orta Direk’in önsözünde de belirttiği gibi, kendi yaşantısı ve tanıklığıdır. Dizinin ikinci kitabı Yer Demir Gök Bakır (1963) bir köy topluluğunun mit yaratması öyküsüdür. Yer Demir Gök Bakır’da, güçlükler içinde bunalan, yaşama şartlarını değiştirmek için bir umutları, bir düşünceleri olmayan köylülerin, insanoğlunun çaresiz kaldıkça başvurduğu çözüme başvurarak, bir mit yaratmalarını ve bu mite sığınışlarını anlatır. Üçlemenin son kitabı Ölmez Otu’nda ise bir yandan değişen koşullar içinde bu mitin yıkılışı anlatılırken, diğer yandan da bir kişinin bir cinayet mitini yaratışı anlatılır. Üçlemenin ilk iki kitabında korkunç sefalet koşullarında duygulanımlara kapılmadan, büyük bir serinkanlılıkla ve bir romancı gözü ile köyün ekonomik ve toplumsal gerçekliği, köylülerin yaşama ve çalışma koşullarını veren Yaşar Kemal Ölmez Otu’nda nesnel koşulları geri plana alarak doğrudan doğruya insana eğilir.

“Irmak Roman” niteliğindeki “Akçasazın Ağaları” adlı dizinin ilk iki kitabı Demirciler Çarşısı Cinayeti (1973) ve Yusufcuk Yusuf’ta (1975) ülkenin tarihsel gelişimi sürecinde Çukurova’daki toplumsal yapının değişimi anlatılır: Derebeyi artığı ağa tipinin çöküşünü, yok oluşunu ve bu yok oluşa koşut giden gelişmeyi; bir başka yönüyle Demokrat Parti’nin kredi yardımları ile tarımdan para kazanan ağaların sanayiye yatırım yapmalarını anlatarak eski toprak ağalarının yavaş yavaş sanayici olmaları sürecini betimler. Ne var ki Yaşar Kemal bu toplumsal değişme sürecinin üzerinde fazla durmaz; asıl göstermek istediği, bir düzenin çöküşü ve yozlaşmasıdır. Bu romanlarında Çukurova’da kapitalizmin gelişmesiyle yok olmaya yüz tutan bir yapının son çırpınışlarını, toprak ağası iki ailenin gerçeğinde verir.

Hüyükteki Nar Ağacı’nda, Çukurova’da tarımdaki makineleşme sonucunda ortaya çıkan işsizlik sorunu ele alınır. Çukurova’ya çalışmaya inen kırsal kesim insanının bu yeni gelişme karşısındaki dramını ve çaresizliğini işler. “Kimsecik” üçlemesinin ilk kitabı Yağmurcuk Kuşu yarı özyaşam öyküsü niteliği taşımaktadır. Van Gölü kıyısındaki bir köyden yine Çukurova’ya göçen bir ailenin karşılaştıkları sorunlar çevresinde göç serüveni yansıtılır. Bu üçlemenin ortak noktasını köy insanlarının, özellikle de bir köy çocuğunun duyguları, düşünceleri, özleyişleri oluşturmaktadır. “Korku” teması bu “üçleme”nin odağında yer almaktadır. Özellikle “üçleme”nin ikinci kitabı Kale Kapısı “korkunun romanı” olarak nitelenebilir. “Üçleme”nin son kitabı Kanın Sesi bir evdeki kişilerin, daha çok da bir çocuğun, Salman’ın öyküsüdür aynı zamanda, Salman’la birlikte bütün çocukların öyküsüdür. Kanın Sesi “korkunun sesi”, “cinayetin sesi” olduğu kadar “sevginin sesi”dir de.

Yaşar Kemal pek çok yapıtında Anadolu’nun efsane ve masallarından yararlanmıştır. Halk öykücülüğünden yola çıkarak, sözlü gelenekte yaşayan Köroğlu, Karacaoğlan, Alageyik öykülerini Üç Anadolu Efsanesi (1967) adıyla yeniden kaleme almıştır. Ağrıdağı Efsanesi’nde (1970) bir aşk olayından yola çıkarak ve bu simgesel tema içerisinde baskı karşısında halkın dayanışma gücünü; Binboğalar Efsanesi’nde (1971) ise Toros eteklerindeki Türkmen göçebelerin yerleşik düzene geçmeleriyle ortaya çıkan güçlükleri, düş kırıklıklarını ve geçmiş yaşamlarına duydukları özlemi anlatır. Osmanlının son dönemlerinde haksızlıklara karşı dağa çıkmış bir eşkıyanın yaşamını Çakırcalı Efe’de (1972) ele alır. Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca’da ise yine bir halk öyküsünden yola çıkar; alegorik bir üslupla sömürenlerle sömürülenler arasındaki ilişkiler anlatılır.

Yaşar Kemal 70’li yılların ortalarından itibaren yazarlığında yeni bir yönelimin ürünleri olarak nitelenebilecek ürünler vermeye başlar. Al Gözüm Seyreyle Salih (1976), Kuşlar da Gitti (1978) ve Deniz Küstü (1978) romanlarında yazar ilk kez Çukurova dışına çıkarak kenti ve deniz insanını konu edinir. Deniz Küstü’de büyük kentin karmaşasını, yozluğunu işler. Deniz insanının kentteki yaşam serüveninden yola çıkarak kente yabancılaşmasını, deniz doğasının yok oluşunu yansıtır. Aynı olguyu Kuşlar da Gitti’de çocukların dünyasından ele alır. Bir deniz kasabasındaki insanların sorunlarını, uğraşılarını, birbirleriyle ilişkilerini Al Gözüm Seyreyle Salih’te dile getirir.

“Bir Ada Hikâyesi” üçlemesinin ilk kitabı olarak kaleme aldığı Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana’da Ege’de mübadele hükümleri gereğince Yunanistan’a göç ettirilen Rumların boşalttığı bir ada ekseninde Balkan Savaşı’ndan Sarıkamış’a, değin yakın tarihte yaşanan acıları dile getirir. K. Şahin, romanı değerlendirirken “Romanın asıl amacı, mübadele sonrasının kıpırtısızlığında bu topraklarda yaşanan savaşlara, çoktan unutulmuş olan, kimsenin sözünü bile etmediği, etmek istemediği savaşlara dair bir şeyler anlatmak sanki” der.

Yazarın Anadolu insanının sözlü anlatım geleneğinin ürünleri olan destanlardan, ağıtlardan, halk öykülerinden, masallardan, türkülerden ve çağdaş roman tekniklerinden yararlanarak vardığı bireşim ve üslup onu her bakımdan özgün bir çağdaş sanatçı kimliğine ulaştırmıştır. Kurduğu imge ve mit dünyası, benzetmeler, betimlemeler, doğanın tüm yönleriyle anlatımı, kullandığı dil, yerel sözcükler ve deyimler, atasözleri, yakarışlar, sövgüler onun anlatımını canlı ve etkileyici kılan özellikler olarak görünmektedir. Anlatımındaki özgünlük “düşle gerçeği, doğayla insanı iç içe” vermedeki başarısından kaynaklanmaktadır. Yarattığı dünyanın dış görünümünü etkileyici bir biçimde çizer. Şiirsel üslubu, olağanüstü düş gücü, modern romanla epik anlatım biçimlerini başarıyla bağdaştırması onu özgün kıldığı kadar güçlü de kılan özellikleridir.

Yazarın İnce Memed adlı romanı yaklaşık 40 dile çevrilerek yayımlandı. Diğer romanları da çok sayıda yabancı dile çevrildi; kitaplarının yurtdışındaki baskısı 140’tan fazladır. Bu bağlamda uluslararası bir üne sahip olan Yaşar Kemal ilgili kurum ve kişilerce Nobel Edebiyat Ödülü’ne de aday gösterilmiştir.

Roman ve öykülerinden yapılan uyarlamalarla çağdaş Türk tiyatrosuna da katkıları oldu; Yer Demir Gök Bakır, “Uzundere” adıyla 1965’te, Teneke yazarın oyunlaştırması ile Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu tarafından 1965’te ve Ağrı Dağı Efsanesi 1974’te çeşitli tiyatrolar tarafından sahnelendi. Birçok yapıtı da sinemaya uyarlandı. Bunlardan “Beyaz Mendil”i 1955’te Lütfü Akad; “Namus Düşmanı”nı 1957’de Ziya Metin; “Alageyik”i 1959’da, “Karacaoğlan’ın Sevdası”nı 1959’da ve “Ölüm Tarlası”nı 1966’da Atıf Yılmaz; “Ağrı Dağı Efsanesi”ni 1974’te Memduh Ün; “Yılanı Öldürseler”i 1981’de Türkân Şoray, “İnce Memed”i 1984’te Peter Ustinov ve “Yer Demir Gök Bakır”ı 1987’de Zülfü Livaneli yönetti.

İspanyol göçmeni Mandil Paşa'nın torunu Tilda ile evliydi.

Eserleri:

Öykü
* Sarı Sıcak, İst.: Varlık, 1952
* Bütün Hikâyeler, İst.: Cem, 1975.

Roman
* İnce Memed, I. Cilt, İst., 1955
* Teneke, İst.: Varlık, 1955
* Orta Direk, İst.: Remzi, 1960
* Yer Demir Gök Bakır, İst.: Güven, 1963
* Ölmez Otu, İst.: Ant, 1968
* İnce Memed, II. Cilt, İst., 1969
* Akçasazın Ağaları / Demirciler Çarşısı Cinayeti, İst.: Cem, 1974
* Akçasazın Ağaları / Yusufcuk Yusuf, İst.: Cem, 1975
* Yılanı Öldürseler, İst.: Cem, 1976
* Al Gözüm Seyreyle Salih, İst.: Cem, 1976
* Kuşlar da Gitti, (uzun öykü) İst.: Milliyet, 1978
* Deniz Küstü, İst.: Milliyet, 1978
* Yağmurcuk Kuşu / Kimsecik I, İst.: Toros, 1980
* Hüyükteki Nar Ağacı, İst.: Toros, 1982
* İnce Memed, III. Cilt, İst., 1984
* Kale Kapısı / Kimsecik II, İst.: Toros, 1985
* İnce Memed, IV. Cilt, 1987
* Kanın Sesi / Kimsecik III, İst.: Toros, 1991
* Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana / Bir Ada Hikayesi I, İst.: Adam, 1997
* Karıncanın Su İçtiği / Bir Ada Hikayesi II, İst.: Adam, 2002
* Tanyeri Horozları / Bir Ada Hikayesi III, İst.: Adam, 2002.

Destansı Roman
* Üç Anadolu Efsanesi, İst.: Ararat, 1967
* Ağrıdağı Efsanesi, İst.: Cem, 1970
* Binboğalar Efsanesi, İst.: Cem, 1971
* Çakırcalı Efe, İst.: Ararat, 1972.

Röportaj
* Yanan Ormanlarda 50 Gün, İst.: Türkiye Ormancılar Cemiyeti, 1955
* Çukurova Yana Yana, İst.: Yeditepe, 1955
* Peribacaları, İst.: Varlık, 1957
* Bu Diyar Baştan Başa, İst.: Cem, 1971
* Bir Bulut Kaynıyor, İst.: Cem, 1974.
* Allahın Askerleri, İst.: Milliyet, 1978

Deneme-Derleme
* Ağıtlar, Adana: Halkevi, 1943
* Taş Çatlasa, İst.: Ataç, 1961
* Baldaki Tuz, (1959-74 gazete yazıları) İst.: Cem, 1974
* Gökyüzü Mavi Kaldı, (halk edebiyatından seçmeler, S. Eyüboğlu ile)
* Ağacın Çürüğü: Yazılar - Konuşmalar, (der. Alpay Kabacalı) İst.: Milliyet, 1980
* Yayımlanmamış 10 Ağıt, İst.: Anadolu Sanat, 1985
* Sarı Defterdekiler: Folklor Derlemeleri, (haz. Alpay Kabacalı) İst.: Yapı Kredi, 1997
* Ustadır Arı, İst.: Can, 1995
* Zulmün Artsın, İst.: Can, 1995.
* Binbir Çiçekli Bahçe, İst.: YKY, 2009.

Çocuk Romanı
* Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca, İst.: Cem, 1977

Çeviri
* Ayışığı Kuyumcuları (A. Vidalie; Thilda Kemal ile), İst.: Adam, 1977

Ödülleri
* 1955 Gazeteciler Cemiyeti Başarı Armağanı (“Dünyanın En Büyük Çiftliğinde Yedi Gün” adlı röportaj dizisi ile)
* 1956 Varlık Roman Armağanı (İnce Memed ile)
* 1966 İlhan İskender Armağanı (Teneke’den aynı adla uyarlanan oyunu ile)
* 1966 Uluslararası Nancy Tiyatro Festivali Birincilik Ödülü (“Teneke” oyunu ile)
* 1974 Madaralı Roman Armağanı (Demirciler Çarşısı Cinayeti ile)
* 1977 Fransa Eleştirmenler Sendikası En İyi Yabancı Roman Ödülü (Yer Demir Gök Bakır ile)
* 1978 Fransa'da En İyi Yabancı Kitap Ödülü (Ölmez Otu ile)
* 1979 Fransa “Büyük Jüri” En İyi Kitap Ödülü (Binboğalar Efsanesi ile)
* 1982 Uluslararası Cino Del Duca Ödülü
* 1984 Fransız Legion d’Honneur Ödülü Commandeur payesi
* 1984 TÜYAP Kitap Fuarı Halk Ödülü
* 1985 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü
* 1986 Orhan Kemal Roman Ödülü (Kale Kapısı ile)
* 1988 TÜYAP Kitap Fuarı Halk Ödülü
* 1988 Fransa Kültür Bakanlığı Commandeur des Arts et des Lettres Nişanı
* 1991 Fransa Strasbourg Üniversitesi Onur Doktorası
* 1992 11. TÜYAP Kitap Fuarı Onur Yazarı
* 1992 Antalya Akdeniz Üniversitesi Onur Doktorası
* 1993 Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü
* 1994 Mülkiyeliler Birliği Rüştü Koray Armağanı
* 1995 Morgenavissen Jylaand-Pösten Ödülü (Danimarka)
* 1996 Türkiye Yayıncılar Birliği Düşünce Özgürlüğü Ödülü
* 1996 Kanın Sesi ile Akdeniz Yabancı Kitap Ödülü (Perpignan, Fransa)
* 1996 VIII Katalunya Uluslararası Ödülü (Barcelona, İspanya)
* 1996 Lillian Hellman/Dashiell Hammett Baskıya Karşı Cesaret Ödülü, İnsan Hakları İhlallerini İzleme Örgütü,(New York)
* 1997 Toplu eserleri için Premio Internazionale Nonino Ödülü, İtalya
* 1997 Kenne Vakfı Düşünce ve Söz Özgürlüğü Ödülü (Uppsala, İsveç)
* 1997 Norveç Yazarlar Birliği ödülü, Wole Soyinka ile ortak
* 1997 Frankfurt Kitap Fuarı Alman Yayıncalar Birliği Ödülü
* 1998 Frei Üniversitesi Berlin Fahri Doktora
* 1998 Bordeaux Yayıncılar Birliği Yabancı Edebiyat Ödülü
* 2002 Bilkent Üniversitesi Fahri Doktora
* 2003 Z. Homerus Şiir Ödülü
* 2003 Savanos Ödülü (Selanik)
* 2003 Türkiye Yayıncılar Birliği Yayıncılık Emek Ödülü.
* 2008 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük ödülü

kişisel adresi: www.yasarkemal.net



İNDİRME LİNKLERİ / DOWNLOAD:

http://uploaded.to/file/ij1mocgn
http://www.wupload.com/file/203685301


ALTERNATİF İNDİRME LİNKLERİ:

http://uploaded.to/file/dgr9zvtq
http://www.wupload.com/file/207661527



kaynak: tr.wikipedia.org

Yaşar Kemal kimdir? Eserleri ve Hayatı



Yaşar Kemal , (doğum: 1923 - Hemite, Osmaniye) Kürt asıllı Türk, Romancı, senaryo ve öykü yazarı.

Asıl adı Kemal Sadık Gökçeli'dir. Nigâr Hanım ile çiftçi Sadık Efendi’nin oğlu. Aslen Van-Erciş yolu üzerinde ve Van Gölü’ne yakın Muradiye ilçesine bağlı Ernis (bugün Günseli) köyünden olan ailesi Birinci Dünya Savaşı’ndaki işgal yüzünden uzun bir göç süreci sonunda Adana’nın Osmaniye ilçesine bağlı Hemite (bugün Gökçedam) köyüne yerleşmişti. Küçük yaşta bir kaza nedeniyle bir gözünü kaybetti. Burhanlı Köy İlkokulu'nda başladığı ilköğrenimini Kadirli Cumhuriyet İlkokulu’nda tamamladı. Adana’da ortaokula devam ederken bir yandan da çırçır fabrikasında işçilik yaptı. Ortaokulu son sınıfta terk ettikten sonra çeşitli işlerde çalıştı. Kuzucuoğlu Pamuk Üretme Çiftliği’nde ırgat kâtipliği (1941), Adana Halkevi Ramazanoğlu kitaplığında memurluk (1942), Zirai Mücadele’de ırgatbaşlığı, daha sonra Kadirli’nin Bahçe köyünde öğretmen vekilliği (1941-42), pamuk tarlalarında, batozlarda ırgatlık, traktör sürücülüğü, çeltik tarlalarında kontrolörlük yaptı. Yirmiye yakın işte çalıştığı bu yıllarda en uzun işi beş yıl üst üste yaptığı çeltik tarlalarında kontrolörlük oldu. Bu arada 17 yaşındayken siyasi nedenlerle ilk tutukluluk deneyimini yaşadı. Askerlikten sonra 1946’da gittiği İstanbul’da Fransızlara ait Havagazı Şirketi’nde gaz kontrol memuru olarak çalıştı. 1948’de Kadirli’ye döndü, bir süre yine çeltik tarlalarında kontrolörlük yaptıktan sonra arzuhalcilik yapmaya başladı, çeşitli güçlüklerle karşılaştığı için bu işi de sürdüremedi. 1950’de Türk Ceza Kanunu’nun 142. maddesine aykırı eylemde bulunmak savıyla tutuklandı ve bir süre Kozan Cezaevi’nde yattı. 1951’de salıverilince İstanbul’a gitti.

Kısa bir işsizlik döneminin ardından Cumhuriyet Gazetesi'nde röportaj yazarlığı ile başladığı gazeteciliği fıkra yazarlığı ve kurduğu yurt haberleri serisinin yönetimi ile sürdürdü (1951-63). 1962’de girdiği Türkiye İşçi Partisi’nde Genel Yönetim Kurulu üyeliği, Propaganda Komitesi başkanlığı ve Merkez Yürütme Kurulu üyeliği yaptı. 1963’te ayrıldığı gazetecilikten sonra kendini bütünüyle roman yazma uğraşına verdi. 1967’de haftalık dergi Ant’ın kurucuları arasında yer aldı. Sorumlusu olduğu bu derginin yayınları arasında çıkan Marksizmin Temel Kitabı adlı yapıttan dolayı 18 ay hüküm giydi. Bu karar Yargıtay tarafından bozuldu. Ant dergisindeki yazılarından dolayı çeşitli kovuşturmalara uğradı. 1973’te Türkiye Yazarlar Sendikası’nın kuruluşuna katıldı ve 1974-75 yıllarında ilk genel başkanlığını üstlendi. 1995’te Der Spiegel’de çıkan bir yazısı dolayısıyla İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılandı, 20 ay hapis cezasına çarptırıldı ve cezası ertelendi. PEN Yazarlar Birliği üyesi. Halen İstanbul’da yaşamakta ve yazarlık ile yaşamını sürdürmekte olan Yaşar Kemal bir çocuk babasıdır.

Yazar küçük yaşlarda halk edebiyatına ilgi duydu; saz çalmaya, türkü söylemeye ve destanlar anlatmaya başladı. Yöredeki halk ozanlarıyla karşılıklı atışmalar yaptı. İlkokulda okurken şiir yazmaya başladı. Köy köy dolaşarak folklor ürünleri derledi. Bu yıllarda şiirlerini Kemal Sadık Göğceli adı ile Türksözü (1939), Yeni Adana (1939) ve Vakit (1940) gazetelerinde ve Varlık, Kovan, Ülkü, Millet, Beşpınar dergilerinde yayımladı. 1940’lı yıllarda Adana’da çıkan Çığ dergisi çevresindeki yazar ve aydınlarla ilişki kurdu ve şiirleri o dergide de yayımlanmaya başladı. Abidin Dino ve ağabeyi Arif Dino ile kurduğu yakınlık onun düşünce ve edebiyat dünyasının gelişimini etkiledi. Ramazanoğlu Kütüphanesi’nde çalıştığı dönemde eski Yunan klasiklerinden Çukurova tarihine kadar pek çok kitapla tanışma olanağı buldu. Bu sıralarda Orhan Kemal’le de tanıştı. İlk öyküleri “Bebek”, “Dükkâncı”, “Memet ile Memet” 1950’lerde yayımlandı. İlk öyküsü “Pis Hikâye”yi ise 1944’te Kayseri’de askerliğini yaparken yazdı. Gözleme dayanan bu ilk öykülerinde konularını Çukurova ve Çukurova insanından aldı; bu yöre insanlarının ekonomik sıkıntılar ve güç doğa koşullarındaki savaşımını insan-doğa-çevre ilişkisi içerisinde ele aldı; giderek uzun öykülere yöneldi.

Bir folklor derlemesi olan ilk kitabı Ağıtlar (1943), o güne değin hiç derlenmemiş ya da çok az ilgi gösterilmiş tekerlemeleri ve ağıtları gün ışığına çıkardı. Bu ağıtları 16 yaşından itibaren derlemeye başlayan yazar, daha sonra Karacaoğlan’ın yayımlanmamış şiirleri üzerine çalıştı. Söz konusu derleme ve çalışmalar, yazarın ileride yazacağı romanlara önemli ölçüde malzeme sağladı.

Cumhuriyet Gazetesi'ne girdikten sonra Yaşar Kemal imzası ile yazmaya başladı. Bu dönemde Anadolu insanının iktisadi ve toplumsal sorunlarını dile getirdiği dizi röportajları ile tanınmaya başladı: “Yanan Ormanlarda Elli Gün” (1955), “Çukurova Yana Yana” (1955). “Dünyanın En Büyük Çiftliğinde Yedi Gün” (1955), “Peri Bacaları” (1957). 1952’de yayımlanan ilk öykü kitabı Sarı Sıcak’ta da yer alan “Bebek” öyküsünün Cumhuriyet gazetesinde tefrika edilmeye başlandığı dönemde yazarın imzasına olan merak giderek artmaya başladı. 1953-54’te Cumhuriyet’te tefrika edilen ilk romanı İnce Memed ise büyük ilgi uyandırdı.

Türkiye’de tarımdan sanayileşmeye geçiş evresi olarak nitelenebilecek 1950’li yıllarda, Çukurova’nın geniş biçimde makineleşmeye açılması ve verimli topraklar üzerindeki ağalar arası rant savaşımının kızışması, bunun yoksul Çukurova köylüsü üzerindeki sonuçları Yaşar Kemal’in romanlarının ilk evresinin ana temasını oluşturmuştur denilebilir. Ağa baskısı karşısında dağa çıkan eşkıya İnce Memed’le yazar, bir destan kahramanını anlatırken aynı zamanda toplumsal yapıdaki aksaklıkların da eleştirisini yapar. Roman, ağalara karşı Çukurova’nın yoksul halkına arka çıkan İnce Memed’in halkı için savaşımını konu alır. Roman kahramanının Toroslar’da beş köyün bütün topraklarına sahip bir ağaya karşı direnişi ve çekişmeleri uzun bir serüveni kapsar. Sonunda İnce Memed toprakları gerçek sahipleri olan köylülere dağıtır, ağayı öldürür, dağa çekilip kayıplara karışır ve bir efsane kişisi haline gelir. Yazarın kendi deyimiyle “mecbur adamın” öyküsüdür İnce Memed. Yayımlandığı dönemde büyük yankı yaratmış olan İnce Memed’de yazarın geleneksel masal, efsane tema ve motiflerinden yararlanarak çağdaş düzeyde romantik bir öykü kurduğu gözlenir. Teneke (1967), Çukurova yöresindeki çeltik ağalarına karşı mücadele eden ve köylünün yanında yer alan genç ve idealist bir kaymakamın trajik öyküsünü işler, “aydının mücadele gücü”nü dile getirir. Daha sonra bu romanı iki perdelik oyun biçiminde sahneye uyarlamıştır.

Psikoloji ve simgesel öğelerin yer yer ağır bastığı “Dağın Öteki Yüzü” üçlemesinin ilk kitabı olan Orta Direk’te (1960) yazar, “Torosların arka yanındaki” bir köyün insanlarının, pamuk tarlalarında ırgatlık yapmak için, Çukurova’ya doğru yola koyuluşlarını, tabiatla dövüşe dövüşe Çukurova’ya varışlarını anlatır. Roman destansı bir hava içinde ve bu havaya uygun bir Türkçe ile kaleme alınmıştır. Bu “üçleme” yazarın, Orta Direk’in önsözünde de belirttiği gibi, kendi yaşantısı ve tanıklığıdır. Dizinin ikinci kitabı Yer Demir Gök Bakır (1963) bir köy topluluğunun mit yaratması öyküsüdür. Yer Demir Gök Bakır’da, güçlükler içinde bunalan, yaşama şartlarını değiştirmek için bir umutları, bir düşünceleri olmayan köylülerin, insanoğlunun çaresiz kaldıkça başvurduğu çözüme başvurarak, bir mit yaratmalarını ve bu mite sığınışlarını anlatır. Üçlemenin son kitabı Ölmez Otu’nda ise bir yandan değişen koşullar içinde bu mitin yıkılışı anlatılırken, diğer yandan da bir kişinin bir cinayet mitini yaratışı anlatılır. Üçlemenin ilk iki kitabında korkunç sefalet koşullarında duygulanımlara kapılmadan, büyük bir serinkanlılıkla ve bir romancı gözü ile köyün ekonomik ve toplumsal gerçekliği, köylülerin yaşama ve çalışma koşullarını veren Yaşar Kemal Ölmez Otu’nda nesnel koşulları geri plana alarak doğrudan doğruya insana eğilir.

“Irmak Roman” niteliğindeki “Akçasazın Ağaları” adlı dizinin ilk iki kitabı Demirciler Çarşısı Cinayeti (1973) ve Yusufcuk Yusuf’ta (1975) ülkenin tarihsel gelişimi sürecinde Çukurova’daki toplumsal yapının değişimi anlatılır: Derebeyi artığı ağa tipinin çöküşünü, yok oluşunu ve bu yok oluşa koşut giden gelişmeyi; bir başka yönüyle Demokrat Parti’nin kredi yardımları ile tarımdan para kazanan ağaların sanayiye yatırım yapmalarını anlatarak eski toprak ağalarının yavaş yavaş sanayici olmaları sürecini betimler. Ne var ki Yaşar Kemal bu toplumsal değişme sürecinin üzerinde fazla durmaz; asıl göstermek istediği, bir düzenin çöküşü ve yozlaşmasıdır. Bu romanlarında Çukurova’da kapitalizmin gelişmesiyle yok olmaya yüz tutan bir yapının son çırpınışlarını, toprak ağası iki ailenin gerçeğinde verir.

Hüyükteki Nar Ağacı’nda, Çukurova’da tarımdaki makineleşme sonucunda ortaya çıkan işsizlik sorunu ele alınır. Çukurova’ya çalışmaya inen kırsal kesim insanının bu yeni gelişme karşısındaki dramını ve çaresizliğini işler. “Kimsecik” üçlemesinin ilk kitabı Yağmurcuk Kuşu yarı özyaşam öyküsü niteliği taşımaktadır. Van Gölü kıyısındaki bir köyden yine Çukurova’ya göçen bir ailenin karşılaştıkları sorunlar çevresinde göç serüveni yansıtılır. Bu üçlemenin ortak noktasını köy insanlarının, özellikle de bir köy çocuğunun duyguları, düşünceleri, özleyişleri oluşturmaktadır. “Korku” teması bu “üçleme”nin odağında yer almaktadır. Özellikle “üçleme”nin ikinci kitabı Kale Kapısı “korkunun romanı” olarak nitelenebilir. “Üçleme”nin son kitabı Kanın Sesi bir evdeki kişilerin, daha çok da bir çocuğun, Salman’ın öyküsüdür aynı zamanda, Salman’la birlikte bütün çocukların öyküsüdür. Kanın Sesi “korkunun sesi”, “cinayetin sesi” olduğu kadar “sevginin sesi”dir de.

Yaşar Kemal pek çok yapıtında Anadolu’nun efsane ve masallarından yararlanmıştır. Halk öykücülüğünden yola çıkarak, sözlü gelenekte yaşayan Köroğlu, Karacaoğlan, Alageyik öykülerini Üç Anadolu Efsanesi (1967) adıyla yeniden kaleme almıştır. Ağrıdağı Efsanesi’nde (1970) bir aşk olayından yola çıkarak ve bu simgesel tema içerisinde baskı karşısında halkın dayanışma gücünü; Binboğalar Efsanesi’nde (1971) ise Toros eteklerindeki Türkmen göçebelerin yerleşik düzene geçmeleriyle ortaya çıkan güçlükleri, düş kırıklıklarını ve geçmiş yaşamlarına duydukları özlemi anlatır. Osmanlının son dönemlerinde haksızlıklara karşı dağa çıkmış bir eşkıyanın yaşamını Çakırcalı Efe’de (1972) ele alır. Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca’da ise yine bir halk öyküsünden yola çıkar; alegorik bir üslupla sömürenlerle sömürülenler arasındaki ilişkiler anlatılır.

Yaşar Kemal 70’li yılların ortalarından itibaren yazarlığında yeni bir yönelimin ürünleri olarak nitelenebilecek ürünler vermeye başlar. Al Gözüm Seyreyle Salih (1976), Kuşlar da Gitti (1978) ve Deniz Küstü (1978) romanlarında yazar ilk kez Çukurova dışına çıkarak kenti ve deniz insanını konu edinir. Deniz Küstü’de büyük kentin karmaşasını, yozluğunu işler. Deniz insanının kentteki yaşam serüveninden yola çıkarak kente yabancılaşmasını, deniz doğasının yok oluşunu yansıtır. Aynı olguyu Kuşlar da Gitti’de çocukların dünyasından ele alır. Bir deniz kasabasındaki insanların sorunlarını, uğraşılarını, birbirleriyle ilişkilerini Al Gözüm Seyreyle Salih’te dile getirir.

“Bir Ada Hikâyesi” üçlemesinin ilk kitabı olarak kaleme aldığı Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana’da Ege’de mübadele hükümleri gereğince Yunanistan’a göç ettirilen Rumların boşalttığı bir ada ekseninde Balkan Savaşı’ndan Sarıkamış’a, değin yakın tarihte yaşanan acıları dile getirir. K. Şahin, romanı değerlendirirken “Romanın asıl amacı, mübadele sonrasının kıpırtısızlığında bu topraklarda yaşanan savaşlara, çoktan unutulmuş olan, kimsenin sözünü bile etmediği, etmek istemediği savaşlara dair bir şeyler anlatmak sanki” der.

Yazarın Anadolu insanının sözlü anlatım geleneğinin ürünleri olan destanlardan, ağıtlardan, halk öykülerinden, masallardan, türkülerden ve çağdaş roman tekniklerinden yararlanarak vardığı bireşim ve üslup onu her bakımdan özgün bir çağdaş sanatçı kimliğine ulaştırmıştır. Kurduğu imge ve mit dünyası, benzetmeler, betimlemeler, doğanın tüm yönleriyle anlatımı, kullandığı dil, yerel sözcükler ve deyimler, atasözleri, yakarışlar, sövgüler onun anlatımını canlı ve etkileyici kılan özellikler olarak görünmektedir. Anlatımındaki özgünlük “düşle gerçeği, doğayla insanı iç içe” vermedeki başarısından kaynaklanmaktadır. Yarattığı dünyanın dış görünümünü etkileyici bir biçimde çizer. Şiirsel üslubu, olağanüstü düş gücü, modern romanla epik anlatım biçimlerini başarıyla bağdaştırması onu özgün kıldığı kadar güçlü de kılan özellikleridir.

Yazarın İnce Memed adlı romanı yaklaşık 40 dile çevrilerek yayımlandı. Diğer romanları da çok sayıda yabancı dile çevrildi; kitaplarının yurtdışındaki baskısı 140’tan fazladır. Bu bağlamda uluslararası bir üne sahip olan Yaşar Kemal ilgili kurum ve kişilerce Nobel Edebiyat Ödülü’ne de aday gösterilmiştir.

Roman ve öykülerinden yapılan uyarlamalarla çağdaş Türk tiyatrosuna da katkıları oldu; Yer Demir Gök Bakır, “Uzundere” adıyla 1965’te, Teneke yazarın oyunlaştırması ile Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatrosu tarafından 1965’te ve Ağrı Dağı Efsanesi 1974’te çeşitli tiyatrolar tarafından sahnelendi. Birçok yapıtı da sinemaya uyarlandı. Bunlardan “Beyaz Mendil”i 1955’te Lütfü Akad; “Namus Düşmanı”nı 1957’de Ziya Metin; “Alageyik”i 1959’da, “Karacaoğlan’ın Sevdası”nı 1959’da ve “Ölüm Tarlası”nı 1966’da Atıf Yılmaz; “Ağrı Dağı Efsanesi”ni 1974’te Memduh Ün; “Yılanı Öldürseler”i 1981’de Türkân Şoray, “İnce Memed”i 1984’te Peter Ustinov ve “Yer Demir Gök Bakır”ı 1987’de Zülfü Livaneli yönetti.

İspanyol göçmeni Mandil Paşa'nın torunu Tilda ile evliydi.

Eserleri:

Öykü
* Sarı Sıcak, İst.: Varlık, 1952
* Bütün Hikâyeler, İst.: Cem, 1975.

Roman
* İnce Memed, I. Cilt, İst., 1955
* Teneke, İst.: Varlık, 1955
* Orta Direk, İst.: Remzi, 1960
* Yer Demir Gök Bakır, İst.: Güven, 1963
* Ölmez Otu, İst.: Ant, 1968
* İnce Memed, II. Cilt, İst., 1969
* Akçasazın Ağaları / Demirciler Çarşısı Cinayeti, İst.: Cem, 1974
* Akçasazın Ağaları / Yusufcuk Yusuf, İst.: Cem, 1975
* Yılanı Öldürseler, İst.: Cem, 1976
* Al Gözüm Seyreyle Salih, İst.: Cem, 1976
* Kuşlar da Gitti, (uzun öykü) İst.: Milliyet, 1978
* Deniz Küstü, İst.: Milliyet, 1978
* Yağmurcuk Kuşu / Kimsecik I, İst.: Toros, 1980
* Hüyükteki Nar Ağacı, İst.: Toros, 1982
* İnce Memed, III. Cilt, İst., 1984
* Kale Kapısı / Kimsecik II, İst.: Toros, 1985
* İnce Memed, IV. Cilt, 1987
* Kanın Sesi / Kimsecik III, İst.: Toros, 1991
* Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana / Bir Ada Hikayesi I, İst.: Adam, 1997
* Karıncanın Su İçtiği / Bir Ada Hikayesi II, İst.: Adam, 2002
* Tanyeri Horozları / Bir Ada Hikayesi III, İst.: Adam, 2002.

Destansı Roman
* Üç Anadolu Efsanesi, İst.: Ararat, 1967
* Ağrıdağı Efsanesi, İst.: Cem, 1970
* Binboğalar Efsanesi, İst.: Cem, 1971
* Çakırcalı Efe, İst.: Ararat, 1972.

Röportaj
* Yanan Ormanlarda 50 Gün, İst.: Türkiye Ormancılar Cemiyeti, 1955
* Çukurova Yana Yana, İst.: Yeditepe, 1955
* Peribacaları, İst.: Varlık, 1957
* Bu Diyar Baştan Başa, İst.: Cem, 1971
* Bir Bulut Kaynıyor, İst.: Cem, 1974.
* Allahın Askerleri, İst.: Milliyet, 1978

Deneme-Derleme
* Ağıtlar, Adana: Halkevi, 1943
* Taş Çatlasa, İst.: Ataç, 1961
* Baldaki Tuz, (1959-74 gazete yazıları) İst.: Cem, 1974
* Gökyüzü Mavi Kaldı, (halk edebiyatından seçmeler, S. Eyüboğlu ile)
* Ağacın Çürüğü: Yazılar - Konuşmalar, (der. Alpay Kabacalı) İst.: Milliyet, 1980
* Yayımlanmamış 10 Ağıt, İst.: Anadolu Sanat, 1985
* Sarı Defterdekiler: Folklor Derlemeleri, (haz. Alpay Kabacalı) İst.: Yapı Kredi, 1997
* Ustadır Arı, İst.: Can, 1995
* Zulmün Artsın, İst.: Can, 1995.
* Binbir Çiçekli Bahçe, İst.: YKY, 2009.

Çocuk Romanı
* Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca, İst.: Cem, 1977

Çeviri
* Ayışığı Kuyumcuları (A. Vidalie; Thilda Kemal ile), İst.: Adam, 1977

Ödülleri
* 1955 Gazeteciler Cemiyeti Başarı Armağanı (“Dünyanın En Büyük Çiftliğinde Yedi Gün” adlı röportaj dizisi ile)
* 1956 Varlık Roman Armağanı (İnce Memed ile)
* 1966 İlhan İskender Armağanı (Teneke’den aynı adla uyarlanan oyunu ile)
* 1966 Uluslararası Nancy Tiyatro Festivali Birincilik Ödülü (“Teneke” oyunu ile)
* 1974 Madaralı Roman Armağanı (Demirciler Çarşısı Cinayeti ile)
* 1977 Fransa Eleştirmenler Sendikası En İyi Yabancı Roman Ödülü (Yer Demir Gök Bakır ile)
* 1978 Fransa'da En İyi Yabancı Kitap Ödülü (Ölmez Otu ile)
* 1979 Fransa “Büyük Jüri” En İyi Kitap Ödülü (Binboğalar Efsanesi ile)
* 1982 Uluslararası Cino Del Duca Ödülü
* 1984 Fransız Legion d’Honneur Ödülü Commandeur payesi
* 1984 TÜYAP Kitap Fuarı Halk Ödülü
* 1985 Sedat Simavi Vakfı Edebiyat Ödülü
* 1986 Orhan Kemal Roman Ödülü (Kale Kapısı ile)
* 1988 TÜYAP Kitap Fuarı Halk Ödülü
* 1988 Fransa Kültür Bakanlığı Commandeur des Arts et des Lettres Nişanı
* 1991 Fransa Strasbourg Üniversitesi Onur Doktorası
* 1992 11. TÜYAP Kitap Fuarı Onur Yazarı
* 1992 Antalya Akdeniz Üniversitesi Onur Doktorası
* 1993 Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü
* 1994 Mülkiyeliler Birliği Rüştü Koray Armağanı
* 1995 Morgenavissen Jylaand-Pösten Ödülü (Danimarka)
* 1996 Türkiye Yayıncılar Birliği Düşünce Özgürlüğü Ödülü
* 1996 Kanın Sesi ile Akdeniz Yabancı Kitap Ödülü (Perpignan, Fransa)
* 1996 VIII Katalunya Uluslararası Ödülü (Barcelona, İspanya)
* 1996 Lillian Hellman/Dashiell Hammett Baskıya Karşı Cesaret Ödülü, İnsan Hakları İhlallerini İzleme Örgütü,(New York)
* 1997 Toplu eserleri için Premio Internazionale Nonino Ödülü, İtalya
* 1997 Kenne Vakfı Düşünce ve Söz Özgürlüğü Ödülü (Uppsala, İsveç)
* 1997 Norveç Yazarlar Birliği ödülü, Wole Soyinka ile ortak
* 1997 Frankfurt Kitap Fuarı Alman Yayıncalar Birliği Ödülü
* 1998 Frei Üniversitesi Berlin Fahri Doktora
* 1998 Bordeaux Yayıncılar Birliği Yabancı Edebiyat Ödülü
* 2002 Bilkent Üniversitesi Fahri Doktora
* 2003 Z. Homerus Şiir Ödülü
* 2003 Savanos Ödülü (Selanik)
* 2003 Türkiye Yayıncılar Birliği Yayıncılık Emek Ödülü.
* 2008 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük ödülü

kişisel adresi: www.yasarkemal.net

kaynak: tr.wikipedia.org

 
Popüler aramalar | Kitap indir | ebook download | kitap özetleri | bilgisayar kitapları indir | roman indir | dini kitap indir | sanal kitap | kitap oku